Fütûhât-ı Mekkiyye’den tavsiyeler

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin ünlü eserlerinden biri olan bu eserin dilimize çevirisi 18 cilt olarak Prof. Dr. Ekrem Demirli tarafından yapılmıştır. 18. Cildin Beş Yüz Altmışıncı Bölüm’ünden yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

Dini doğru uygulayın, tefrikaya düşmeyin.” (eş-Şûra 42/13) Âyette dinin doğru uygulanması emredilirken burada kastedilen her devir ve milletlerdeki vaktin şeriatıdır. O şeriatta bir araya gelmek ve onun hakkında tefrikaya düşmemek lâzımdır. (…) Bundaki hikmet Allah’ın güzel isimleri (esmâ-i hüsna) bakımından ilah olarak bilinebileceğidir; güzel isimlerinden mücerred (soyutlanmış) iken ‘ilah’ olarak bilinemez. (…) Allah zâtı ve isimleriyle birlikte ilah’tır ve bu anlamıyla O’nun eli -ki kudret demektir- cemaatle beraberdir.” (s.180)

“Herhangi bir yerde Allah’a karşı bir günah işlediğinde o yeri terk etmeden önce bir ibadet yapman gerekir! Böyle yapınca o mekân aleyhine şâhitlik edeceği kadar lehinde de şahitlik eder. İbadeti yaptıktan sonra oradan ayrılabilirsin. Aynı şey giydiğin elbise için geçerlidir. Allah’a, giymiş olduğun elbise içindeyken asi olunca, söylediğim üzere, elbisenin içindeyken bir ibadet yapmalısın. Kestiğin tırnakların, kılların, tıraş ettiğin / olduğun saçın, sakalın, bıyığın; yıkanırken üzerinden ayrılan kirlerin vs. bunlardan hangileri bedeninden ayrılıyorsa taharetle ve Allah’ı zikretme halinde bulunmalısın. Onlar seni nasıl terk ettiklerini sana soracaklardır. Bu durumlarda yapabileceğin en kolay ibadet emri hakkında Allah’ın tövbeni kabul etmesi için dua etmendir. (s.181)

Bir hakîm (hikmet sâhibi) ölüm vaktinde toplu bir şekilde yanında bulunan evlatlarına tavsiyede bulunurken şöyle demiştir: Bana iki sopa getirin! Sopaları getirdiklerinde ‘bunları kırın’ demiş. Sopalar topluyken onları kıramamışlar. Ardından iki sopayı ayırmış ve bu kez ‘tek tek kırın’ dediğinde çocuklar sopaları kırabilmiş! Baba onlara şöyle demiş: İşte! Benden sonra durumunuz bu sopalara benzer! Bir iken aslâ yenilmezsiniz; parçalanırsanız düşmanlarınız size gâlip gelir, sizi yok ederler. Dini hakkıyla uygulayanların durumu da öyledir. Dini uygularken cemaat hâlinde ve görüş birliğinde kalıp parçalanmazlarsa, düşman onları yenemez. İnsan da kendi kendine öyledir. Nefsine Allah’ın dinini tatbik ederken bütün güçlerini birleştirirse, insan veya cin şeytanlar verecekleri vesveselerle onu yenemez; bu esnada vesveselere karşı iman kendisine yardım ederken melek de ilhamıyla yardım eder.

“Geceleyin maruz kaldığım bir hal nedeniyle boy abdesti almak üzere hamama gitmiştim. Hamamda arkadaşım Necmeddin Ebu’l-Meali İbn el-Lehib ile karşılaştım. Bir berber çağırtmış saçını tıraş ettiriyordu. ‘Ey Eba’l-Meali!’ diye bağırır bağırmaz, hemen bana dönerek ‘Ne diyeceğini anladım, zaten abdestliyim’ diye karşılık verdi. Onun içinde bulunduğu ‘huzur’ halini ve süratle intikalini görüp bulunduğu durumu murakabe etmesini hâl karinesi idrakini, neyi söyleyeceğimi anlamasını taaccüple karşıladım. Ardından şöyle dedim: ‘Barekallah! Vallahi! Sana sadece (tıraş olurken) temiz ve abdestli olmanı söyleyecektim. Saçın senden ayrılırken zikir halinde ve abdestli olmalısın.’ O da bana duayla mukabele etti, sonra başını tıraş ettirdi.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked