Fütûhât-ı Mekkiyye’nin Ekrem Demirli Çevirisiyle 8. Cild’inden alıntılar

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin en ünlü iki eserinden biri olan Fütûhât-ı Mekkiyye‘nin Prof.Dr. Ekrem Demirli Çevirisi ile Litera Yayıncılık’tan 2008’de yayınlanmış 8. Cild’inin başlarından birkaç yerden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

” ‘Siz Allah’a muhtaçsınız‘ (Fâtır, 35/15) ayetinde Hak, muhtaç olduğumuz ‘her şey’ adıyla bizim için kendisini isimlendirdi. Bunun nedeni, başkasına muhtaç olunmasına karşı duyduğu gayret ve kıskançlıktır. Öyleyse yoksul, (Allah’ın kendisini isimlendirdiği) ‘her şey’e muhtaç iken hiçbir şeyin muhtaç olmadığı kişidir. Böyle biri, muhakkiklere göre, sırf kuldur. Onun varlık şeyliğindeki hali yokluk şeyliğindeki haliyle birdir. Bu, amansız bir hastalığa karşı yegâne çaredir. Allah şöyle der: ‘Seni bir şey değilken yarattı.’ (Meryem, 19/9) Bu, (tüm âlemi ilgilendiren) genel yargı içindeki (özel) bir yargıdır. ‘Daha önce insan bir şey değil iken yarattığımızı hatırlamaz mı?’ (Meryem, 19/67) Burada ise mertebenin üstünlüğüne dikkat çekilir. ‘İnsan üzerinde zamandan bir kısım geçmiş midir, o zikredilen bir şey değil iken?’ (el-İnsan, 76/1) Bununla birlikte onun aynî varlığı vardı, çünkü dehr zamanı, onun üzerinden geçmiştir. Öyleyse yoksunluk, ihtiyacı belirlemeksizin, zâtî yoksunluk demektir. Belirlememenin nedeni, kendisine en uygunu bilmemektir. Allah’ın isimlerinden biri de el-Mani’dir. Allah her şeye yaratılışını vermiştir. Öyle ki, bizde yarattığı amaca da yaratılışını Allah vermiştir. Dolayısıyla biz daima bir amaç taşırız. Allah ise ancak bir maslahat nedeniyle (amacımıza ulaşmayı) engeller. Nitekim bir topluluğa da daha çok günah işlesinler diye mühlet verir. Allah onlara günah (yapma imkânı) verdiği gibi günaha da yaratılılışını veren Allah’tır. Dolayısıyla Hakk’ın nimetlendirmesi sınırlanmaz. (…)” (s.15)

“Fakir diye Allah’a nispet edilmek, zengin diye nispet edilmekten üstündür. Çünkü zenginlik Hakk’ın zatıyla yaratıkların arasındaki ilişkiyi ortadan kaldıran zâtî bir niteliktir. Her talep bir münasebet ve ilişkiye imkân verir, çünkü mevcut olan arzulanmaz. Dolayısıyla talep ve istek talep esnasında sahibinde bulunmayan bir şeyle ilgilidir. Bu nedenle talep yokluğa -ki masum demektir- ilişebilir. Bununla birlikte talep edilen şey var olan bir varlıkta bulunabileceği gibi var olmayan bir şeyde de bulunabilir. Âlemde sadece talep eden vardır. Dolayısıyla âlemde sadece istediği şeye muhtaç olan vardır.” (s.16)

“Fakirlik başkalarında bulunmayan bir özellikle diğer niteliklerden ayrılır. Bu özellik onun madum (yok olan) ve mevcudun niteliği olmasıdır. Her olumlu nitelik bir mevcutta bulunmalıdır. Bakınız! Mümkün, yok iken bir tercih edene muhtaçtır. Var olunca bu kez varlığını sürdürmede ve korumada muhtaçtır. Dolayısıyla mümkün, hem varlık hem yokluk halinde ‘fakir’ kalmayı sürdürür. Öyleyse fakirlik hüküm bakımından makamların en genişidir. Bu nitelikten kazanılmış olan ise özel bir izâfettir. Bu ise -başkasına değil- Allah’a muhtaçlıktır ki, bununla Allah övülür. Bu muhtaçlık insanı mutlu eder ve kendisini Allah’a yaklaştırır. Bu izafette ise insanda yaratılmış olan her nitelik ona ortaktır. Örnek olarak cimrilik, hırs, haset, aç gözlülük gibi göreli olarak ve yerine göre üstün-değerli ve değersiz ve düşük olan nitelikleri verebiliriz. Hükümdarların yoksunluğundan daha büyük bir yoksulluk yoktur. Çünkü hükümdar askerlere olduğu kadar yönetimini ayakta tutmasını sağlayacak kimselere de muhtaçtır. (…)” (s.16-17)

Sultan Selahaddin Yusuf b. Eyyub’a (ra.) 581 senesinde Ebu’l-Kamh el-Müneccim, ulaştığı her yeri toza çevirecek büyük bir fırtına çıkacağını söylemiş. Bazı arkadaşları fırtına gecesi saklanacağı güvenli bir yer bulmasını tavsiye edince, hükümdar şöyle demiş: ‘Fakat insanlar ölecek, öyle mi?’ ‘Evet’ diye cevap verdiklerinde şöyle demiş: ‘İnsanlar ölürse, ben kime hükümdar ya da sultan olacağım? Hükümdarlık gittikten sonra, hayatta ne iyilik kalır ki? Bırakın beni de, hükümdar olarak öleyim. Yemin olsun ki, dediğinizi yapmayacağım.’ (…) Her izafi varlık -bunun farkında olmasa da- yoksundur. (…) Yoksunluğun durumu böyle olunca, Allah’a -ki her şeyin melekûtu O’nun elindedir- muhtaçlık sâbit ve ve mecuttur. Bu nedenle Allah ‘Onların sözlerini yazacağız’ (Âl-i İmrân, 3/181) buyurdu. Yani onu zorunlu kılacağız. Başka bir ifadeyle onlar, yoksulluğun kesinlikle şikayette bulunmayacakları zorunlu bir nitelik olduğunu anlayscaklardır. (…)” (s.17)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked