Şöhret, nitelik ve ahlâk yönleriyle siyasetçiler ve gazete yazarlarına genel bir bakış

 

Bir gazetenin adı ünlü bir yazarının, yazılarının takipçisi olmadığım halde, bir yazısını okudum bu gün. İster istemez okuduğum o yazı bana şu ana izlenimi edindirdi: Bu yazar bakışına ve değerlendirmesine güveniyor ve kendisini de olumsuzladıkları arasında sayar gibi yapmasına rağmen, öyle değil, kendisi müstesnâ. Böyle gazete yazarları istisnâî midir veya az mıdır? Hayır; ama bazıları çok belirgin olarak bu özelliklerini yansıtırlar. Yoksa gazete yazarlığı zaten zor bir iştir; bu işi hakkıyla yapmak isteyen hiç kimse bu kadar sıklıkla yazı yazmanın anlamsız olduğunu inkâr etmez.

Şöhrete ulaşan gazete yazarlarını da, siyasetçileri de en çok etkileyen ve tavırlarını belirleyici kılan faktörün şöhret olduğunu düşünüyorum. Çok kötü ve uğursuz bir durum bence ünlü olmak; tedavisi çok zor bir hastalık gibi. Bir şekilde ünlü oldunuz mu, sizi sevenleriniz ve size olumsuz bakanlarınız, her iki kesim de sizi iyi tanımaz. Hakkınızda iyi veya olumlu kanaat sahibi olanlar da, kötü ya da olumsuz kanaat sahibi olanlar da kanaatlerini temelli ve tutarlı olarak açıklayamazlar. Yani ünlü gazete yazarı ve siyasetçinin destekçileri ve düşmanları ne kadar çok olursa olsun o gazete yazarı ve siyasetçinin niteliğiyle uyumludur her iki taraf insanlarının niteliği.

Çok nitelikli siyasetçilerin de, gazete yazarlarının da kalabalıklarca takdir edileceği, destekleneceği, izleneceği kanaatinde değilim. Bu yalnız bizde değil, birçok ülke ve millette de böyledir sanıyorum. Oysa bir kez şöhrete ulaşan bir siyasetçi veya gazete yazarı o şöhretle kalabalıkların ilgisine mazhar olabilir ve o ilgi sürebilir.

Hele nitelik yanısıra ahlâk da bir kriter olarak gözönüne alınırsa yani hem nitelikli hem ahlâklı gazete yazarı ve siyasetçi söz konusu olduğunda öylelerini takdir edenlerin, destekleyenlerin izleyenlerin azlığı daha da belirgin olur. Çünkü özü ve sözü bir siyasetçi veya gazete yazarı, hele de nitelikliyse, olduğu gibi görünür; düşündüğü, bildiği gibi söyler veya yazar. Yani kendini de aldatmaz, kimseyi de. Şöhretli siyasetçi veya gazete yazarı ise, şöhretini sağlayan özelliği neyse o çizgiyi sürdürür. O bir budala durumuna gelmişse, sebebi şöhretidir; felâketi de o olacaktır.

Neden böyle düşünüyorum? Yukarıda belirttiğim gibi, şöhretin olumsuz etkisinin insana sanıldığından çok fazla zarar vermesindan. Gerçekte niteliğinden ve ahlâkından dolayı değil de bir şekilde şöhrete erişen insanın kendini tanıması ve ahlâken ve nitelikçe yükselmesi artık çok zordur; olağanüstü bir durum ve yardım olmadıkça o insan şöhretinin budalası olarak yaşayacaktır. Ama onu sevenler, arkasında olanlar da, zaman ve şartlar değişse de, onun hakkında genellikle hep iyi düşüneceklerdir. Gazete yazarı olsun, siyasetçi olsun; kendisiyle onu destekleyenler arasında, yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi, bir uyum vardır.

Nitelikli ve güzel ahlâk sahibi olanlar kolay kolay şöhretli olmazlar, öylelerini tanıyanlar azdırlar. Ve kendilerini tanımaya, birbirlerine faydalı olmaya çalışırlar. Bilgiye, düşünceye, yaşamanın anlamına içtenlikle dikkat ve ilgi duyarlar; ahlâkın ve niteliğin birbiriyle bağlantılı olduğunun şuurundadırlar. Ve böyleleri siyasete girme ve gazete yazarı olmaya da hevesli değildirler.

Elbette bu anlatmaya çalıştığım hususta istisnâlar vardır; genel olarak böyle olduğunu düşündüğümü anlatmak istedim. Mesela ölümü suikast ile olan bir ABD Başkanı, John F. Kennedy (ö. 1963), belki kendisinden önceki ve sonraki başkanların çoğuna göre daha dürüst, samimî ve nitelikliydi. Suikasta uğraması da dikkat çekiciydi. Üstelik Türkçeye “Fazilet Mücadelesi” diye çevrilen bir kitabı da vardı. Bizden de şu dönemde hayatta olmayan bir siyasetçi (Hasan Celal Güzel) ile esas olarak şiirleriyle ve yazılarıyla (gazete yazıları da dâhil) ilgi duyanların tanıdığı, düşündüğünü yazan ve şiirleri gibi yazıları da ancak merak edenlerce izlenen bir şair-yazardan (İsmet Özel) söz edersem ahlâka ve niteliğe önem vererek bu işlerle meşgul olanların öyle fazlaca şöhretli olmadıkları fikrimin anlaşılacağını umarım. Merhum Nurettin Topçu (1909-1975) ne siyasetçiydi ne de gazete yazarı. 1928’de kazandığı yurt dışı lisans-üstü bursuyla Fransa’ya (Paris) gitti; orada sadece lisansüstü tahsilini olabildiğince en iyi derecede tamamlamak üzere, lisans düzeyindeki eksiklerini de telafi ederek gayret gösterdi, Felsefe dalında doktorasını tamamlayarak (Sorbon, 1934) yurda döndü ama üniversitede akademik çalışma ve öğretim üyeliği hakkından mahrum bırakıldı (rejim tehlikeli gördüğü için); lise öğretmeni olmasına izin verildi ancak. Ama ahlâkıyla, düşüncesiyle, bilgisiyle-birikimiyle elinden geleni yaptı; etrafındaki gençlerle dergi çıkardı, kitaplar telif etti ve son derece mütevazı yaşadı; tanıyanları, bilenleri sınırlı oldu. Ahlâk timsâli bir fikir adamı olarak anılır kendisini tanıyanlarca.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked