Gazete yazıları arasında, okunmaya değer yazı kıtlığında, son günlerde okuduğum üç yazıdan…
“ “Sürekli herkesin baktığı yere bakmaktan zihni tutulanlar” dedi beyaz saçlı adam, “nasıl oluyorsa her baktığı yerde herkesten farklı bir şey gördüğüne inanıyor.” (…) Bize bir şey gösteriyorlar, oraya bakıyoruz. İnsanın karanlık yüzünde kilitli kalıyoruz. Hayat bakmadığımız her yerde olanca gürlüğü, güzelliği ve renkliliğiyle akıp gidiyor. Biz izan geçirmez inatlarla, köşeye kıstırılmış zihinlerle, çürüten ısrarlarla hayatın olmadığı yere bakıyoruz. İçimizin bütün insanca bakışlarını tutup tutup kör kuyulara atıyoruz. Hayatın olmadığı yere doğru durmadan akıyor, akıyoruz. Ve bütün bu katıksız esaret bizim başımıza sarılı değilmiş gibi, her gün üç kuruşluk oyalamalar için şuursuzca hayatın elini bırakıyor, bırakıyoruz.
“Meşgul olanlarda ekseriyetle daha yüksek bir meşguliyet eksikliği vardır… Bu açıdan tembeldirler. Meşgul olanlar, mekaniğin ahmaklığı uyarınca, bir taşın yuvarlanışı gibi yuvarlanıyorlar” diyor Nietzsche, ‘İnsanca, Pek İnsanca’ kitabında. (…)“ (Gökhan Özcan, “Fersiz gözler, yersiz bakışlar” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 8 Nisan 2019)
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/fersiz-gozler-yersiz-bakislar-2049939
“(…) Daha önce defalarca yazılarımda ifade ettiğim konuyu tekrar buraya alıntılıyorum:
“AK Parti Türkiye’nin geleceğinde uzun süre rol oynaması için kendi marka değerini, teşkilat yapısını, yönetim sistemini ve ilkesel değerlerini güçlendirmesi gerekiyor. Bunun için de kendisine daha önce oy vermiş ama şimdi vermemiş insanların neden şikâyet ettiğini bulmalıdır” (28.06.2018).
Komplo teorisyeni olsam, birisinin AK Parti’ye kötülük yapmak için, özeleştiri yapmasını önleyerek, asıl sorunları tartışmayı engellediğini düşüneceğim.” (Kemal Öztürk, “Asıl sorunu tartışamamak” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 9 Nisan 2019)
https://www.yenisafak.com/yazarlar/kemalozturk/asil-sorunu-tartisamamak-2049952
“(…) İnsanoğlunun özellikle de Türk oğlunun bütün bu rabarba alanlarına dönük ilgisinden çıkardığım sonuç şudur: İnsanoğlunun, özellikle de Türk oğlunun dayanıklılık katsayısı çok yüksek. Zehirli olanları da dâhil her tür rabarba ortamında yaşayabilmek az şey değil.
O halde İstanbul seçimleri etrafında oluşan büyük rabarba er geç izale edilecek, hayat diğer rabarbalarla kaldığı yerden sürecektir.
(…)
Dağlar hem hakkındaki manevi tebşirat hem de görklü suretleri dolayısıyla metafizik anlamlandırmaya ve sembolizme oldukça müsait varlıklardır ve tüm bu saydıklarımdan mütevellit muhayyilemde hususi bir yer edinmişlerdir. Ulu ve heybetli gövdeleri ile bende ilahi azamet ve kudreti çağrıştırırlar. Rabbin aşkınlığının ve yüceliğinin simgesidir dağlar. İnsan nasıl ki cismen küçük nesnelere karşı büyüklük duygusu ile yaklaşıyorsa büyük ve yüce yapılardaki celal tecellisi karşısında da küçüklüğünü ve acziyetini idrak ediyor. Bu bakımdan yeryüzünde dağlar kadar içimi haşyetle dolduran pek az şey var. “Kesb-i kemal, seyr-i cemal iledir.” dermiş eskiler. Dağ bütün ihtişamı ve güzelliğiyle bizim dikkatimizi celbeder. Doruklarında mücessem hâle gelen aşkınlık ve yücelik, müteâl olana yaklaştıran hayret ve acziyeti bize hatırlatır, umulur ki kemale ermemize vesile olur.
(…)
Bir de her dağda biraz Uhud’u, biraz Tûr’u, biraz Nur’u görmeye, onları okumaya çalışırım. Benim için bütün dağlar, dağ olmak hasebiyle onların birer numunesi gibidir. Nice peygamberleri, velileri, türlü inançlara sahip sayısız bilgeyi dağlara çeken şeyin ne olduğunu, Nur’daki tefekkürü ve tezekkürü, Tûr’daki tecelliyi ve o tecelli karşısında neden parçalandığını kendi miktarımca anlamaya çalışırım. Okumayı bilene kâinat baştan başa tecellidir elbet ama öyle sanıyorum ki dağlar bu okumanın elifbasıdır. (…)” (Mevlana İdris,”Rabarba” başlıklı yazısından, Karar, 09.04.2019)
https://www.karar.com/yazarlar/mevlana-idris/rabarba-9799
No Comments