İnsanda dışsal olanla içsel olanın uyumsuzluğu: üç yazıdan alıntılar

 

“(…) Sakin olmadığımızda iyi düşünemiyoruz, yani iyilikle düşünemiyoruz. İnsan, dışsal olanın etkilerinden korunabildiğinde sakindir, sükûnet içindedir. Tabiatı böyledir. Denizleri dalgalandıran rüzgardır, kendisi dışındaki hava ve tabiat etkileridir. İnsan da öyledir, dışından gelen etkilerle hareketlenir, tabii halinden uzaklaşır, farklı halet-i ruhiyelere girer. Hatırımızda tutmamız gereken bir şey bu; özellikle de insanın kendi halinde pek fazla kalamadığı şu zamanda. Dışsalın içseli örttüğü, sürüp neredeyse hayatın dışına attığı yeni günlerimizde. (…)

Sakin insan, kendi tabiatına, dolayısıyla aklı selimine yakınlığıyla uymuyor hiç bu yeni düzenin rantabl müşteri tariflerine. İnsanı kendi normallerinin dışında bir düzlemde, uç duygularda yaşayan, sinir uçları açıkta, dolayısıyla etkilere, etkilenmelere, yönlendirilmelere, güdülenmelere daha açık bir hal ve kıvamda istiyor ki, kolaylıkla çekip çevirebilsin, istediği kalıba dökebilsin, istediği prototipe uydurabilsin. Çünkü maksimum kârlılık temelinde yükselen her türlü maddi, zihinsel, kültürel mekanizmanın standart, sürprizlere açık olmayan, itiraz geliştirmeyen, kendini dalgalara bırakan müşteriye ihtiyacı var. (…)
Var olma hakkını elde edebilmek için başkalarının üstünü çizmemiz gerektiği zannını yerleştirdiler her birimizin içine. Sevgilerimizin içine bile bu zehirden biraz kattılar. Birilerini ötekileştirmeden hiç kimseyi sevemez olduk.
(…) Dışımızdaki daracık bir dünyaya hapsolmuş halde yaşıyoruz. İçimizdeki engin dünyaya erişmemize mahpushanemizin demir parmaklıkları imkan vermiyor. (…)” (Gökhan Özcan, “Soğuk duvarlar” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 13 Mayıs 2019)

“(…) Dışımızdaki dünya yanında kendi zihnimizle sınırlı olarak da bir öncelikler problemi yaşayabiliriz. Bitmeyen istekler, tehlikeler, ihtiyaçlar ve yaklaşımlar. Kendi müktesebatımız, bilinçaltımız, hafızamızın derinliği, ilgilerimiz…Burada da sıralamayı doğru yapıp yapmadığımız bir muamma.
Arkamızda kalan her şey tarih ve önümüzdeki saniyeden itibaren her şey gelecek.
Ama her olay kendi zamansallığını dayatıyor yine de. Zamanın, toplumun, yakınlarımızın, dostlarımızın, işlerimizin baskısı altındayız sürekli. Yetmezmiş gibi çelişkilerimiz, duygularımız ve aklımızın sınırları ehem/mühim sıralamasını yaparken tayin ettiğimiz yön levhasını sisleyip puslayabiliyor.
İster radikal bir devrimci, ister münzevî bir derviş, ister gözleri velfecr okuyan bir tüccar…Hayatın yasaları ân geliyor, hepsini eşitliyor.

Yaptığın ve yapmadığın şeylerin toplamından oluşan hayatınla geçip gidiyorsun, hep olduğu gibi.
İnsanların artık durup düşünmek gibi bir şansları da kalmadı sanki. Elinde akıllı telefonlarla uyuya kalan, sabah yüzünü yıkamadan eli telefonuna giden, dizilerden, diyetlerden, ucuz veya pahalı romantikalardan beslenen insanların çoğunlukta olduğu bir dünyadayız artık. (…)” (Mevlana İdris, “Zihinsel öncelik sıralaması” başlıklı yazısından, Karar, 14.05.2019)

“Bazı yağmurlar var, yalnızca beni ıslatıyor. Bazı şarkıları yalnız ben duyuyorum. Ve bazı gerçeklikleri yalnız ben görüyorum. Olamaz mı? Olan bu işte. Binlerce yıldır olan bu. Beni dinlediyseniz teşekkür ederim. dinlemedinizse bu zaten iyi bildiğim bir şey.
Hava sizin için güzelken, ben fırtınanın ya da bir girdabın içinde olabiliyorum. Tabii ki bu beni ilgilendirir. Peki ama siz bir denizde boğulurken, herkesin gülümseyip limonata içerek sizi izlemesinden hoşlanır mıydınız?
Bir at bana fısıldasa: “Bu dünyada ne öğrendin?” Cevabım hazır: Birlikte olduğum insanlardan yalnızlığı öğrendim.”
(Mevlâna İdris, “Şizofreni Risalesi” adlı kitabından, Başka Kafa Yay.)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked