“Hakikatle irtibatlı olmak kadar önemli başka bir şey yok şu dünyada.”
Gökhan Özcan‘ın bu günkü “Bir mektuba cevabımdır” başlıklı yazısında (Yeni Şafak, 26.11.2018) geçiyor başlıkta alıntıladığım cümle. Çok etkilendim bu cümleyi okuduğumda. Ne mutlu varsa gerçekten hakikatle irtibatlı olarak düşünenlere ve yaşayanlara! Ama böyle olmasa da, yazarın hemen o yürek hoplatan cümlesinin ardından dile getirdiği “Bu irtibat azala eksile pamuk iplikleriyle sürdürülür hale gelmiş bile olsa, çok önemli.” tesbitinin işâret ettiği durum da, onun dediği gibi, gerçekten çok önemli.
Burada Muhyiddin İbn Arabî‘nin (1165-1240) Ahmed Avni Konuk (1868-1938) tarafından tercümesi ve şerhi yapılmış olan Fusûsu’l-Hikem’den (c.II, s.239) (Hazırlayanlar: Mustafa Tahralı- Selçuk Eraydın) bir alıntı yapmam gerekiyor: “Taayyünât-ı zulmâniyye (karanlıkla ilgili belirmeler) ile perdeli olan kimse âlemi görür; Hakk’ı görmez. Nitekim âyet-i kerîmede ‘(…) ve terekehüm fî zulumâtin lâ yubsırûn’ ‘(…) ve kendilerini (Allah Teâlâ) karanlıklar içinde bırakır, (Hak ve hakikati) görmezler.’ (Bakara, 2/17) Ve taayyünât perdelerini kaldıran ve zulmet(karanlık) perdelerini yırtan kimse ‘nûr’ ile zulmetten ve ‘zât’ ile zıl(gölge)den / sûretden perdeli olur.”
Yazarın ifade ettiği durum neden çok önemli? Kendisi açıklıyor hemen izleyen şu cümleleriyle: “O bizim insan olarak kalmamızı, dünyayı saran şu kocaman yanlışlığın uzay boşluğunda bilinmeyen bir yerlere sürüklenip gitmememizi sağlayan şey… O irtibatı koruyabildiğimiz sürece hakikatin korunaklı gövdesine geri dönmek adına elimizde hep bir hayırlı ihtimal olacak. İnşallah hepimiz, olabilecek en kısa zamanda, dünyanın önümüze çıkardığı hile ve desiselerden yakamızı kurtarır, o ihtimali seçerek bu yangın yerinin hararetinden kaçarak hakikatin serinliğine sığınırız. Böyle bir ihtimal hep vardı, şimdi de var ve hep olacak. Biz hakikatin ucunu tamamen bırakmadıkça…”
Yazının iki yerinden daha şu cümleleri alıntılayarak ve dua olan son cümleye ‘âmîn’ diyerek bu yazıyı bitireyim.
“Ne olacak peki, nereye gideceğiz böyle? Cevap hep basitti, şimdi de öyle: Allah’ın dediği olacak! Burada mesele bizim Allah’ın dediğine hâlâ kulak veriyor olup olmadığımızda. Allah’ın dediğiyle kendimizde bir insan inşa etmek değil mi bizim imtihanımız? Bunu yapacağız, yapmaya gayret edeceğiz işte! Hıra dağına nur indiğinde, vahyin ışığı dünyayı aydınlattığında, dünya nereye gidiyor endişesini kalplerinde taşıyan insanlar koşmadı mı ilk, alemlere rahmet olarak gönderilmiş o güzeller güzeli Resul’ün (sav) çağrısına. (…)”
“Şu zamanda dert sahipleri ki, karanlığın içine aydınlık veren birer çerağdır artık. Niyazımız o ki, bizi hakikatin derdiyle müzeyyen kıldığı gönül sahiplerinden kılsın Allah teâlâ ve son nefeslerimize kadar inayetiyle bir daha ayırmasın derdimizden bizleri. (…)”
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/bir-mektuba-cevabimdir-2048271
No Comments