Hamid Algar’ın “Nakşibendîlik” Kitabından alıntılar
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhanevî, Nakşibendiyye’yi Karadeniz’in Samsun’dan Rize’ye kadar uzanan kıyıları boyunca yayar ve 1877’deki Osmanlı- Rus Savaşı’nda çarpışmak için müridleriyle beraber seferberlik listesine yazılır. Ancak en fbüyük kazanımları İstanbul’da olur. İstanbul’da Sultanın da ziyaret ettiği bir tekke kurar ve ayrıca klasik hadis ilminin son büyük âbidesi olan Râmûzu’l- Ehâdîs isimli büyük hadis derlemesini tanzim eder. (dipnot: Gümüşhanevî’nin biyografisi için bkz., Fevzi Efendi, Hediyyetu’l- Hâlidîn fî Menâkıb Kutb el-Ârifîn (İstanbul, 1313/1895).) Hadis çalışmalarını, Hâlidî Nakşibendî silsilesinin bu koluna has bir husûsiyeti kılar ve bu gelenek onun manevî evlâdından İstanbul Fatih’teki İskender Paşa Câmii’nin imamı Şeyh Mehmed Zâhid (Kotku) (v.1980) tarafından yakın dönemlere kadar sürdürülmüştür. Gümüşhanevî’nin Sultan Abdulhamid’e olan yakınlığına rağmen Hâlidî Nakşibendîler, esâsen Sultan’ın Rifâiyye ve Şâzeliyye gibi Arab illerinde geniş ölçüde temsil edilen tarîkatların şeyhleriyle olan ilişkileri sebebiyle devrinin en önde gelen tarîkatı olamamıştır.
Osmanlıların Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinden sonra birçok Nakşibendî şeyhi Kurtuluş Savaşı’na iştirâk etmiştir. Burada özellikle İstanbul’daki İtilaf askerleri tarafından aranan milliyetçileri himaye eden Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nin şeyhi Ata Efendi; (dipnot: Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşı’nda Sarıklı Mücahitler (İstanbul, 1969), ss. 263-273; Cemal Kutay, Cumhuriyetin Manevî Kurucuları (Ankara, 1972), s. 165.) Erzurum’daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşunun arkasındaki başlıca muharriklerden birisi olan Şeyh Sa’id (dipnot: Bekir Sıtkı Baykal, ” İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve bu olaya Doğu Anadolu’daki tepkiler”, Türk Tarih Kurumu: Belleten, XXXIII (1969), ss. 541- 542, 132.) ve Erzincanlı Hasan Fevzi Efendi (dipnot: Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum (Ankara, 1946), s. 110.) bahse değerdir. Cumhuriyetin kuruluşuna eşlik eden tedbirlerden biri olan tüm tarikatların yasaklanmasıyla Nakşibendiyye’nin de açık faaliyetleri geçici de olsa sona erdi. Yasaklamanın bu ani bahanesi 1925’te Şeyh Said’in ortaya çıkışıyla sağlanmıştır. Şeyh Said, hilâfetin yeniden tesisini ve şeriata bağlılığı güç kullanarak sağlamayı arzu etmiştir. (dipnot: Şeyh Said isyanının ardındaki saiklerle ilgili olarak bkz. Celadet Ali Bedirhan, Türkiye Reisicumhuru Gazi M. Kemal Paşa Hazretlerine Açık Mektup (1933), (İstanbul, 1978), s. 35.
No Comments