Hidayet ve Dalalet mertebeleri hakkında
Sadreddin Konevî’nin (13.asır, d.1210-v.1274) “Fatiha Suresi Tefsiri” adlı eserinin (Çeviren:Ekrem Demirli, Kapı Yayınları, 1.Basım: Aralık 2014, ISBN:978-605-5107-89-5) bir bölümünden (Hidayet ve Dalalet Mertebeleri başlıklı bölüm s.386-388) bazı alıntılar sunacağım.
“Hidayet, dalaletin zıddıdır. Her birisinin üç mertebesi vardır. Hayretten ibaret olan dalaletin özelliği belirsizliktir. Belirlenme ise hidayetin özelliğidir. İnsanın hidayetten önce dalalette bulunmasındaki sır [dipnot: “Seni dalalette buldu, sana hidayet etti,” (Duhâ Suresi,3], hüviyetinin gaybı açısından zâtına mahsus ilahi ve mutlak şe’n hükmünün bizzat taayyünden önce olmasıdır. (…) Bu mertebenin diliyle “Ben gizli hazine idim, bilinmezdim, bilinmek istedim,” denildi. (…) Hz. Âdem silsilenin suretinin sonuncusu ve manasının ilkidir. “Sizi bir nefisten yarattı ve ondan zevcesini yarattı, o ikisinden pek çok kadın ve erkek meydan getirdi,” (Nisa,1). (…) Böylelikle onun dalaleti, kuşkusuz hidayetinden önce olmuştur. Nitekim Allah nüshaların en kâmili, ilahi ve beşerî kemâl ile zuhur ve tahakkuk açısından insanların en tamamı olan Hz. Peygamber hakkında şöyle buyurmuştur: “Seni şaşırmış buldu, hidayete ulaştırdı,” (Duhâ,7). (…) Böylelikle sen hidayet ve öteki mertebelerde kemale erdin, hidayetle doldun, sonunda coştun, hidayete ulaştırdın ve kemale erdirdin. Feyiz senden başkalarına yayıldı. (…)”
No Comments