İki gazete yazısından alıntılar…
“(…) Herkesin bir rengi olmalıydı. Herkesin kendine özgü kelimeleri… Herkes kendine özgü bir şekilde gülümsemeliydi.
Hüzün herkesin yüzüne farklı yakışmalıydı. Herkes kendine ayrılan yeri doldurmalıydı. Her insan her ırmak gibi kendi yatağında akmalıydı. Hiçbirimiz kendimize özgü değiliz artık, zevksiz bir kolaj gibiyiz. “Nasıl ki en mutlu ülke az ya da çok ithalat yapması gerekmeyen ülke ise, iç zenginliği kendine yeten ve eğlenmek için dışarıdan az ya da çok bir şeye ihtiyaç duymayan insan da en mutlu insandır. Dışarıdan alınan mal pahalıya mal olur; bağımlılık yapar ve tehlike getirir; bıkkınlığa neden olur ve en sonunda, yerli toprağın ürünlerinin kötü bir ikamesidir” diyor ‘Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar’da Arthur Schopenhauer. (…) “Eşyalar, insanlar, sevgiler, saygılar, gözyaşları, gülücükler kaçıyor bizden. Yahut biz onlardan uzaklaşıyoruz. Tek başımıza kaldığımız ekran başında sürekli zaplıyoruz. Sürekli zap. Sürekli zap bizi bir süratli arabaya atıyor. Gazlayıp kayboluyoruz. Eşyalardan, hatıralardan, arkadaşlardan, birlikte kotarılan herşeyden uzakta ama yine meyus, yine tatminsiz, yine sıkıntıyla bekliyoruz” diye yazmış sevgili Mustafa Kutlu üstadımız, selam olsun. (…)” (Gökhan Özcan, 29 Ocak 2018, YeniŞafak, “Rüzgara yakalanan bir çalı gibi” başlıklı yazısından)
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/ruzgara-yakalanan-bir-cali-gibi-2043183
“Doğrusu, son senelerde, entelektüel târihi, teolojik târihin, tekmil birikmiş ve de arttırılmış sorunlarıyla berâber dünyevî bir formu olarak değerlendirme temâyülüm arttı. Üstelik bu temâyül, giderek daha da pekişiyor. Son Aydınlar Bildirisi ve İmza kampanyası, bu bakışımı daha da derinleştirdi. (…) Siyâset yeni bir dil üretemiyor. Ya tembelliğinden, veyâ kapasitesizliğinden… Bir ihtimâl daha var: istemediğinden… Her neyse; bu imza toplama meselesi de bu kapsama giriyor. (…) İyi de en büyük kampanyada kaç imza toplanabilir ki? Her kampanya bu açıdan iflâstır. Çünkü ulaşılan rakam ne kadar büyük olursa olsun; imzâ vermeyenler her dâim verenlerden fazla olacaktır. (…) Tebliğlerinin çarpıtılmamış hakikâti temsil ettiğinden emin görünürler. Buna gerçekten inanırlar mı, emin değilim. (…) J.Baudrillard, temsilin, temsil edilenden daha birincil olabileceğine iknâ etti bizi… (…) Hâsılı, hırsızlık devâm etti. İlâhî olandan da rôl çaldılar. İlâhi olanı reddetmeleri; rakip tanımazlıklarından kaynaklandı. (…)” (Süleyman Seyfi Öğün, 29 Ocak 2018, YeniŞafak, “İmzalar ve bildiriler” başlıklı yazısından)
https://www.yenisafak.com/yazarlar/suleymanseyfiogun/imzalar-ve-bildiriler-2043175
No Comments