İki ilahiyatçı akademisyenin aynı gazetedeki yazıları üzerine…

 

Mahmud Erol Kılıç, “Din adamı vardır” başlıklı geniş sayılmayacak yazısında (Yeni Şafak, 20.08.2017), Hayrettin Karaman‘ın “Uyuyan din adamı ve zamanın ruhu” başlıklı yazısında (Yeni Şafak, 17.08.2017) belirttiği ” İslâm’da din adamı yoktur” hükmüne veya tesbitine (bu görüşte olan başka ilahiyatçılar da olduğunu ifade ederek) katılmadığını, (kendisiyle aynı fikir ve kanaatte olanların da bulunduğunu belirtir biçimde) açıkladı.

Ancak şunu belirtmeliyim ki bu yazı çıktığında onu okurken hangi ilahiyatçının bu tesbiti yaptığını bilmiyordum, çünkü isim ve yazı belirtmemişti yazar. Söz konusu yazıdan sonra iki yazısı (Yeni Şafak, 24 ve 25 Ağustos 2017) yayınlanan Hayrettin Karaman‘ın o yazılarını okuyunca anladım yazımın başında ifade ettiğim gerçeği.

Mahmut Erol Kılıç‘ın sözünü ettiğim yazısı şöyle başlıyordu:
Bazı ilahiyatçı hocalarımızdan özür dilerim ama onların “İslam’da din adamı yoktur” iddialarına katılmadığımızı belirtmek isterim. Bizler İslam’da da, diğer dinlerde de “Din Adamı” vardır diyoruz.

Yazının bir yerinde yazar şöyle diyor:
“Modernite’nin en mühim yüzlerinden birisi anti-tradisyonel yani Anane-Karşıtı oluşudur. Bu konumunu ona karşı yaptığı devrimle elde etmiştir. Bariz özelliklerinden bir tanesi de hiyerarşi kavramına karşı oluşudur. Gerek kozmik ve gerekse varoluşsal anlamda her yerde bir hiyerarşi gözlemlenirken modernite ideolojileri buna karşı çıkmaktadır.”

Daha alttaki şu satırlar da yazarın üstünde durduğu meseleye açıklık getirici özelliktedir:
“Fransz devriminden esinlenen ve asrın başında hem dünyada ve hem de ülkemizdeki bazı aydınları etkileyen bu modernist fikirler çok ilginçtir ki bazı ilahiyatçıları da etkilemiştir. Abduhlar, Reşid Rızalarla bu çizgi kendisine daha çok selefi düşünce içersinde yer bulmuştur.”

Yazar “İslamî Gelenek”in farklı yaklaşımına şöyle değiniyor:
En başta Allah Teâlâ mukaddes Kur’an’da pek çok yerde yaratılışta mertebeler olduğunu belirtiyor. Buna bağlı olarak epistemolojide mertebeler olması kaçınılmazdır. Kur’an’da “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır” (Yusuf 76) denilerek bilgide bir hiyerarşi olduğu çok açık bir şekilde belirtiliyor.

Yazar, Peygamberimizin şu sözüyle bunları ve bu zamanı kasdetmekte oldugunu düşünüyor: Nebiler serveri Hz. Muhammed, “Bir gün gelecek ayak baş, baş da ayak olacak” derken zannımca bunları ve bu zamanı kastetmektedir.

Şu satırları ve ardından yazının son cümlesini de aktarayım: “Hz. Peygamber bir din adamıdır. Ehl-i Beyt imamları, Ehl-i Sünnet imamları hepsi din adamıdırlar. Arifler din adamıdırlar. Hatta daha da öte Allah adamıdırlar. Ricâlullahtırlar.”

“Hasılı doğru din adamlarına ihtiyaç var, özlüyoruz…”

Şimdi de Hayrettin Karaman‘ın, yer yer alıntıladığım bu yazıdan önce yayınlanmış olan “Uyuyan din adamı ve zamanın ruhu” başlıklı yazısından birkaç cümle aktarayım:
“(…) Müslümanın ibâdet etmek, tevbe etmek (günah çıkarmak), hâsılı dînî hayatını yaşamak için -din adamı vb.- bir aracıya ihtiyacı yoktur.
(…) İslâm’da ise din adamları sınıfı mevcut değildir. Her Müslüman, din ve Allah ile ilişki bakımından eşit imkân ve seviyeye sahip bulunmaktadır. (…) Cemâat içinde en bilgili, ahlâklı ve okuması düzgün olanı öne geçer ve namazı kıldırır. (…)”

Sonraki iki yazısından da sırasıyla yer yer alıntılar yapayım.

“İslam’da ruhban sınıfı ve bu sınıfa mensup din adamı yoktur” başlıklı yazısından (Yeni Şafak, 24.08.2017):

“(…) Allah aşkına söyleyin:
Benim yok dediğim ile bu arkadaşın var dediği aynı şeyler ve kişiler mi? (…)

Dediğim apaçık, sağa sola çekmenin manası yok (veya olumsuz bir sebebi olmalı); soruyorum:
Bizde Katolik Hristiyanlığında mevcut olan mana ve mahiyette clergé  (ruhban) sınıfı var mı?
Bizde Budist rahiplere benzer din adamları var mı?

“Din adamı” başlıklı yazısından (Yeni Şafak, 25.08.2017):

“(…) Peygamberimiz hariç tamamının yanılmaları ve günah işlemeleri mümkündür, diğer müminlerden ayrı bir sınıf teşkil etmezler, hiçbiri ma’sûm değildir. Aile hayatları vardır, günah çıkarmazlar, çalışır kazanır yerler… Sünnî İslam’da bu böyledir.

(…) Demek ki, peygamberler de diğer insanlar gibidir, Allah adına konuşmazlar, Allah’tan geleni tebliğ ederler, onların günah işlemez ve dini açıklamada yanılmaz oluşlarının sebebi Allah’ın koruması ile olmaktadır.

(…) Papa böyle bir konuşma yapabilir mi?
Hristiyan din adamları böyle bir konuşma yapabilirler mi?

(…) Yıllarca önce bu konu tartışıldı, cami hizmetlerini yapanlara ve hocalara “din adamı” demenin yanlış olduğu sabit oldu ve onlara “din görevlisi” dendi. Şimdi durup dururken bu yanlışı tekrarlamanın manası ve faydası yoktur, zararı ise çoktur. Çünkü din adamı bir terimdir ve başta Katolikler olmak üzere bazı dinlerdeki ruhban sınıfına aittir.

Yazı bu satırları izleyen şu cümleyle bitiyor:

“Ruhban sınıfı manasında din adamlarının bizde olmadığına dair teyitlere devam edeceğim.”

İmdi ayrıntılı bir analiz, karşılaştırma ve değerlendirme yapmayacağım ama şu kadarını ifade etmekle yetineceğim:

Sanki Mahmud Erol Kılıç “Ruhban sınıfı manasında” algılıyor “din adamı”nı ve bu manada söz ediyor bu terimden! Hayrettin Karaman “din adamı” terimini kesinkes Hristiyan dünyaya ait, onların tekelinde görerek kurmuş hemen her cümlesini. Ve bu varsayımla eleştiriyor Mahmud Erol Kılıç’ı.

Mahmud Erol Kılıç’ın tek yazısından, Hayrettin Karaman’ın üç yazısından alıntılar sundum. Okuyanlar olursa bu yazıyı, karşılaştırma yaparlar ve bu yazıları anlamlandırır ve değerlendirirler.

http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/uyuyan-din-adami-ve-zamanin-ruhu-2039617

http://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/din-adami-vardir-2039679

http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/islamda-ruhban-sinifi-ve-bu-sinifa-mensup-din-adami-yoktur-2039744

http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/din-adami-2039762

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked