İlhan Kutluer’in “Felsefî Gök Kubbemiz” adlı kitabından (İz Yayıncılık, 2017) alıntılar

 

“Bilimsel zihniyet İslam düşüncesinin klasik evreninde entelektüel değerlerin gereği olarak var olmuş, tarihsel imkânlarla uyum içinde gelişmiş ve ‘el-felsefe’ çatısı altında sürdürülen araştırmaların metodolojik ilkesi olarak kararlı hale gelmiştir. Bu metin İslam medeniyetinde bilimin kurucu geleneğinin ‘el-felsefe’ olduğu ana fikrini adeta bir motto gibi yeniden gündeme taşımak amacıyla kaleme alınmıştır.( dipnottan: Bu ana fikir öteden beri tarafımızdan dile getirilmektedir. Gençlik dönemi çalışmalarımızdan olan İslâm’ın Klasik Çağında Felsefe Tasavvuru (3.bs., İstanbul: İz Yayıncılık 2013, s.129 vd.) adlı eserimizin ‘İlim Olarak Felsefe’ başlığını taşıyan ikinci bölümü bu ana fikre işaret etmeye yönelik olarak kaleme alınmıştı. Anılan kitabımızın eski tabirle bir ‘telhîs’i (özetleme -F.D. Osmanlıca-Türkçe Lûgat-) mesâbesinde olan ‘İslâm Felsefesinin Ruhu’ başlıklı metinde de aynı fikir vurgulanmıştı. Bk. İlhan Kutluer, Yitirilmiş Hikmeti Ararken, 3.bs., s.86-109. Elinizdeki metin bu ana fikri bazı yönleri önceki yazdıklarımızla mükerrer görünen fakat yeniden düşünülmüş, güncellenmiş, geliştirilmiş ve yeniden üretilmiş haliyle dikkatinize sunmaktadır.) (s. 41-42)

“Metin boyunca kullanılan ‘el-felsefe’ terimi, yukarıda da geçtiği üzere, Grek philo-sophia’sının İslam felsefesine dönüşümünü simgelemekte ve felsefî-bilimsel etkinliğin fıkıh usulü, kelam ilmi ve tasavvuf ile birlikte İslam entelektüel geleneğinin aslî unsurlarından biri olduğunu kuvvetle vurgulamaktadır. Bildirinin temel varsayımı ‘el-felsefe’nin ruhunu bilim fikrinin teşkil ettiği; ‘el-felâsife’ (feylesoflar) olarak anılan entelektüel camianın Dârü’l-İslâm’da bilimsel zihniyeti yerleştirmek, bir bilim konsepti (mefhum / kavram; A.D.Alderson And Fahir İz, The Concise Oxford Turkish Dictionary) geliştirmek ve bilimsel yöntem fikrini derinleştirmek amacında olduğudur. (…)” (s. 42)

“(…) Her şeyden önce Allah’ın isimlerinden biri ‘el-Hakîm’dir ve bizzat Allah’ın beyanında Kur’ân-ı Kerîm’in ‘Hakîm’ (hikmet dolu) bir kitap olduğu bildirilmiştir (Yâsîn 36/2). (…)” (s. 42)

“(…) Hikmeti ‘müminin yitiği’şeklinde tanımlayan dinî anlayışın sonucu olarak bilgelik eseri olan tüm şeyler Müslümanlarca sahiplenilmesi gereken yüksek evrensel değerler olarak telakki edilmiştir. Dolayısıyla bir hikmetli söz, fikir veya eylem vahyedilmiş bilginin daha iyi anlaşılmasını mümkün kılıyor, akla yeni bir açılım kazandırıyor ve pratik hayatımız açısından anlam taşıyorsa ifadesini hangi kültür ve medeniyet havzasında bulmuş olursa olsun kaynağına bakılmaksızın sahiplenilmesi öngörülmüştür.(…) Bu anlayışa göre evrensel hikmetin her türlü ifadesi müslümanın entelektüel ilgi alanına girecektir. (…) Söz konusu ezelî hikmet telakkisini hakkıyla kavramanın kestirme yolu müslümanın evrensel, sâbit, aşkın ve nebevî hakikat tasavvurunu doğru yorumlamaktan geçer.(s.43-44) “Bizim bu çalışmada asıl dikkat çekmek istediğimiz husus ise söz konusu performansın özünde bilimsel zihniyet ve yöntem fikrinin bulunduğudur. İslam dünyasında müstakil bir disiplin olarak kelâm ilmi ‘el-felsefe’den önce ve felsefî etkinliğe en yakın dinî disiplin olarak teşekkül etmişti. Açıkçası önce kelâm ilmi vardı. Bu disiplinin Mutezile kelâmcılarının elinde erken dönemde ellerine ulaşan felsefe metinlerinin eşliğinde kayda değer bir birikim istihsal etmiş, sonuç itibariyle entelektüel başarı ve siyasî gücünün zirvesine ulaşmış olmasına rağmen bazı müslüman entelektüellerin el-felsefe adı altında farklı bir yola koyulma gereği duymuş olmaları konumuz bakımından dikkat çekicidir. (…) Felsefenin -özel bilimlerle birlikte- insan aklına ait kazanımların tarih içinde giderek evrilmesi ile istihsal edilen bir ortak birikim olduğu, Kindî ve İbn Rüşd gibi müslüman filozofların tamamen bilincinde olduğu bir husustu.(…)” (s.44-45)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked