“İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz / Şerh Ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not”

 

Birinci Baskısı Temmuz 2011′ de yapılmış olan, bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil eden İsmail Kara‘nın bu kitabı DERGÂH YAYINLARI’nın 468., Çağdaş Türk Düşüncesi dizisi’nin 52. Kitabı olarak çıkmıştır. Kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“(…) Türkiye’de ve İslâm dünyasında şerh ve haşiye literatürü hakkında, XIX ve XX. yüzyıllarda oluşmuş, bir kısmı katı denebilecek birçok hüküm, hayli menfi tasvirler ve ziyadesiyle ironik ifadeler bulunmasına rağmen, bu meseleye tahsis edilmiş sorgulayıcı ve kuşatıcı akademik herhangi bir araştırmanın, kaydadeğer metodolojik bir metnin olmayışı ilk muharrik (tahrik edici) sebep olarak anılabilir. Çok mühim bir konuda, hükümlere paralel veya yargılarla mütenâsip (nisbî) delillerin, delillendirme çabalarının olmayışı ve hangi şartlarda ortaya çıktığını nisbeten bildiğimiz bazı önkabullerin süratle tedâvüle (dolaşıma) girerek kolaylıkla müteârife (aksiyom) haline gelmesi, nihayet bugüne kadar hükümranlığını sürdürmesi ilim âlemi açısından şaşırtıcı ve anormâl olmalı değil midir? Yapısı itibariyle bu kadar zayıf bir hüküm ve kabuller manzumesi, İslâm tarih tasavvurunu ve İslâmî ilimlerin statüsünü, bilginin değerini ciddî ölçüde değiştirmesine hattâ tahrip etmesine rağmen yıllardır niçin ciddî bir akademik şüpheyi davet etmesin ve peşisıra şu veya bu düzeyde tadil ve tashihe tâbi tutulmasın?

Bunu takip eden birçok soru daha: Asırlara hükmederek gelen meşru ve başarılı bir telif tarzı ve yaygın bir ilmî faaliyet türü, XIX ve XX. asırda nasıl hantal, gayrimeşru, güven telkin etmeyen, gelişigüzel ve zayıf bir alan haline ge(tiri)lebilmiştir? Batı Avrupa’daki ilim-bilim anlayışının değişmesi, bilgi-güç ilişkisi, her şeyi tahakkümü altına alan ilerleme fikri, hümanizm, akılcılık ve bireycilik gibi temayüllerin (eğilimlerin) güçlenmesi, felsefe öncelikli ilim ve fikir anlayışı, orijinalite ve yenilik (bizde ictihad) odaklı ilim ve fikir tarihi tasavvuru, gerileme-çöküş edebiyatları (!), modernleşme zihniyeti ve çabaları… gibi unsurlar bu süreçte ne derecede belirleyici veya yönlendirici bir etkiye sahip olmuştur?

Bütün bu süreçlerin ve anlayışların İslâm dünyasına intikalinde ve kabul görmesinde Oryantalizm nerede duruyor? Gazalî (bazan İbn Rüşd, İbn Haldun) sonrasını İslâm düşüncesinin zayıfladığı, durduğu, çöktüğü dönem olarak değerlendiren ve bu hükmü (sloganı) Müslüman ilim ve kültür adamlarına, ilim muhitlerine de kabul ettiren müsteşrikler bu siyasî-akademik operasyonla şerh ve haşiye literatürünü de sıradan bir alan haline mi getirmiş oldular? (dipnot 1: Oryantalizmin büyük başarısı kabul edilen İA’da şöhretli müsteşrikler Carra de Vaux tarafından yazılan Şerh maddesi ile A. J. Vensinck tarafından yazılan ‘Metin’ maddesi sadece ikişer küçük paragraftan ibarettir (İkinci edisyonda Şerh maddesi bibliyografik olarak genişletilecektir). Aynı ansiklopedide yazarı tasrih edilmeyen Haşiye maddesi küçük bir paragraf kadar yer tutarken Talikat maddesine hiç yer verilmemiştir. Türkçe baskıyı idare eden tahrir heyeti tarafından da bu maddelerin tashih ve tadilleri istikametinde herhangi bir irade ortaya konmamış gözüküyor. Belli ki yabancı müelliflerle yerliler arasında esasa müteallik bir ihtilaf ve farklılık yok. Hem oryantalistlerin hem de Türk akademisyenlerin bu tavır alışları dönemleri itibariyle hiç de tesadüfi değil. DİA‘nın bu konular etrafındaki maddeleri (sadece hadis alanına inhisar eden Metin maddesi hariç) daha vasıflı ve yeterli uzunluktadır.) Ayrıca bu meselede bize mahsus dönemsel, maddî, kültürel ve psikolojik sebeplerden ve ihmallerden de bahsedilebilir mi?

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked