“İnsân-ı Kâmil” başlıklı eserinde Abdülkerîm el-Cîlî ‘Fatihâ-i Kitâb’ hakkında ne diyor?
” ‘Fâtîha-i kitâb’, ‘seb-i mesânî’ den yani yedi âyetten oluşan ve Kur’ânın ilk sûresini teşkil eden Fâtiha sûresi’nden ibârettir. Seb-i mesânî de yedi nefsî sıfâttır. Onlar ise ‘hayat, ilim, irâde, kudret, semi’, basar, kelâm’dır.
Hz.Peygamber’in ‘Cenâb-ı Hak fâtihayı kuluyla kendi arasında taksim etti.’ buyurması anlamında bir hadîs-i şerîfi vardır. Bu, vücûdun (varlığın) halk ile Hak arasında bölünmüş olduğuna işârettir. Zâhiriyle halk olan insan bâtını i’tibariyle Hak’tır. Şu halde varlık, bâtın ile zâhir arasında bölünmüştür. Görmüyor musun, nefsî sıfatlar ayniyle Hz. Muhammed’in sıfatlarıdır. Cenâb-ı Hak haydır, âlimdir denildiği gibi, Hz. Peygamber hakkında da aynı söz ifade edilir. Kalan beş sıfat da böyledir. İşte bu açıklama, fâtihanın Allah ile kul arasında taksim edilmesi demektir.
Fâtiha-i şerîf, içerdiği delîl olacak ifadelerle insanî heykele işârettir. Çünkü Cenâb-ı Hak, varlığın kilitlerini o insânî heykel ile açmıştır. Fâtiha’nın Allah ile kulu arasında bölünmesine gelince; insan her ne kadar zâhiren halk ise de, Hakk’ın insânî hakikat olduğuna işârettir. (…) Zîrâ Allah onun hakikatidir. O hakikat de Hz. Muhammed (sav)’ den ibârettir. (…) İki mertebede geçerli olan, iki dünyada var olan O’dur. Dolayısıyla Hak da o’dur, halk da o’dur.
Görmüyor musun? Cenâb-ı Hak fâtiha’yı Allah üzerine hamd ve senâ arası ile kula dua arasında nasıl bölmüştür?! Dolayısıyla kul, vücûdî-aynî- hükmî-ilâhî kemâlât (olgunluklar) arası ile şuhudî-aynî-halkî nekâis (noksanlıklar) arasında bölünmüştür. Şu halde kul fâtihâtü’l-kitaptır (kitap fâtihâsıdır) , seb’ül-mesânîdir. (…) Bundan dolayı ilâhî kelâmın mübârek maksadına dayanılarak fâtihâ sûresinin zâhirine ilişkin birkaç söz söyleyeceğiz.
(…) Cenâb-ı Hakk’ı tanımak için ancak Allah isminin senin üstüne tecellisinden başka yol yoktur. Çünkü Allah ismi, kemâlâtı görmek için aynadır. İşaret ettiğimiz kemâlâtı anla!
(…) Bir hadîsin Türkçesi: ‘Ben Rahmân’ın nefesini Yemen tarafından yani nefs tarafından buluyorum.’
‘Elhamdülillah’, ‘ne kadar hamd ve senâ var ise, Allah’a mahsustur’ ma’nâsınadır.”
Not. Bu yazı, başlığında adı ve müellifi belirtilmiş olan; Abdülaziz Mecdi Tolun tercümesiyle ve Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli ve Abdullah Kartal’ın yayına hazırlamasıyla ortaya çıkmış eserin Kırkıncı Bâb’ını teşkil eden “Fatiha-i Kitab Hakkındadır” başlıklı bölümün ilk iki sayfasından (s. 244-245) yer yer alıntılar içerir.
No Comments