“İnsân-ı Kâmil Hakkındadır”
Abdülkerîm el-Cîlî‘nin eseri olan İNSÂN-I KÂMİL‘in (Mütercimi: Abdülaziz Mecdi Tolun, İZ Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul 2015, Yayına Hazırlayanlar: Yrd. Doç. Dr. Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal) Kelâm-ı İlâhî, Sem’i İlâhî, Basar-ı İlâhî, Cemâl-i İlâhî ve Celâl-i İlâhî Hakkındadır başlıklı beş bâbdan yapacağım bazı alıntılamalardan oluşacak bu yazı.
“Kelâm Hakk’da zâhir olan varlıktan ibârettir; câiz varlığın hükmünü de içerendir.
” İlm-i ilâhîde kelimeler, okunamayan harflerden ibârettir. Çünkü orada temâyüz (kendini gösterme) yoktur; temâyüz zuhûrdadır. Kelâm Hakk’ındır; hakîkaten de olsa böyle, mecâzen de olsa böyledir. Her ikisi de câizdir. “
“Mümkünâtta bitmek ve tükenmek gayr-i mümkündür.” “Rabbimin kelimelerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri bitmeden o deniz elbette biterdi. Bir misli midâd ile daha imdâd olunsa hüküm yine böyledir.” demektir.
“Sem’-i ilâhî malûmu ifade yoluyla Hakk’ın ilmî tecellîsinden ibarettir.”. “İlâhî sem’, Hakk’a mahsûs nefsî vasıftan ibarettir. O vasfı Hakk’ın nefsindeki kemâli gerektirmiştir.”
“Cenâb-ı Hak zâtı ile zâtını, ve yine zâtıyla mahlûkâtını görür.”
“İşini Cenâb-ı Hakk’a geri çevir; sen sensiz sen ol! Hattâ sen de olma; belki istediği gibi sende tasarruf eden Allah olsun. “İstediği gibi tasarruf” dediğim, vasıflar ve isimlerinin gereğine göre tasarrufu demektir.”
“Ey hakikat tâlibi! Malûmun olsun ki, ilâhî cemâl Allah’ın pek yüce vasıfları ve en güzel isimlerinden ibarettir. Bu ta’bir geneldir. Özel olarak açıklanırsa rahmet sıfatı, ilim sıfatı, lutuf sıfatı, in’âm sıfatı, cûd ihsân sıfatı, rezzâkıyet ve hallakıyet sıfatları, nef’ sıfatı ve bunlara benzeyen sıfatların hepsi cemâlî sıfatlardır. Burada bir de müşterek sıfatlar vardır. O sıfatın bir vechi cemâle, bir vechi celâle nâzırdır: “Rab” ismi gibi; çünkü terbiye ve îcâd itibariyle Rab, cemâl ismidir. Rubûbiyet ve kudret itibariyle celâl ismidir. Allah ve Rahmân isimleri de böyledir. Rahim ismi böyle değildir; çünkü Rahîm, cemâl ismidir. Başka sıfatları da bunlara kıyâs eyle!
(…) “Hulâsa: Bu izahlara göre âlemde kabîh (çirkin) nâmına bir şey yoktur. Allah’ın halk ettiği her şey bi’l-asâle melîhdir(güzel/hoş). Çünkü hüsnünun ve cemâlinin sûretidir.”
“Bu tafsîlden çıkan netice şudur ki: Kemâliyle cemâl-i ma’nevîyi şuhûd, Hak’tan başkası için muhâldir. Bu hakikati idrâk edemeyenlerin sözlerinden Allah büyük yüceliği ile müteâlî ve mukaddestir.”
“Bilinsin ki, ilâhî celâl, ilâhî isimler ve sıfatlarda, Hakk’ın o isimler ve sıfatlarda aslî mâhiyeti üzerine olduğu gibi zuhuruyla zâttan ibârettir. Bu, mücmel (öz) bir tariftir. Mufassal olarak tarif olunursa, ilâhî celâl, azamet ve kibriyâ, mecd ü senâ ve her cemâlden ibârettir. (…) Ama mutlak cemâli ve mutlak celâli şuhûd, Hak’tan baskası için olamaz. Halkın o meseleye münasebeti yoktur. (…) Dolayısıyla şu sâbit olur ki, mutlak cemâl ve mutlak celâli şuhûd, Hak Teâlâ’ya mahsustur. Bunu bildikten sonra, şunu da bil ki, Hakk’ın isimleri ve sıfatları hakikatlerinin gerektirdiğine göre dört kısımdır: Bir kısmı celâl sıfatlarıdır; bir kısmı cemâl ile celâl arasında ortaktır; bunlar kemâl sıfatlarıdır. Bir kısmı da zâtî sıfatlardır. (…) Şurası da bilinsin ki: İlâhî İsimler ve sıfatlardan her ismin, her sıfatın eseri vardır. İşte o eser cemâlin yahut celâlin veyâhut kemâlin mazharıdır. (…) Hiçbir mevcûd yoktur ki, sırf yokluktan selâmette olmasın. Yine hiçbir mevcûd yoktur ki, ona ilâhî rahmet erişmesin. Kezâlik, hiçbir mevcûd yoktur ki, Allah’ın ma’lûmu olmasın. Bu izaha göre mevcudların hepsi, mutlak surette cemâlî isimlerin mazharlarıdır (zuhur yerleri). (…)”
No Comments