“İnsan Olmanın Hafifliğine Ermek: Özgürlük”

 

Ömer Türker‘in 2 aylık düşünce dergisi ‘Teklif’ te ( Sayı 3 – Mayıs 2022, Ketebe Yay.) çıkan, başlık olarak başlığını alıntıladığım yazısından (s. 84-91 arası) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Genel olarak düşünce tarihinin en çetin meselelerinden biridir özgürlük. Bir yandan irademiz olduğunu ve bir kısım davranışlarımızı kendi irademizle tercih ettiğimizi hiçbir uyarıcıya ihtiyaç duymadan biliriz, diğer yandan da irademizi yönlendiren âmillere baktığımızda bize ait iradenin olup olmadığından kuşkuya düşebiliriz. (…) Bir yönüyle özgürlük, yalnızca bilinç ve irade sahibi bir varlık olarak insanın kendisiyle ilgilidir ve nesnelerinden bağımsız olarak ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında insanın, en genel seviyede, yapılması muhtemel fiillerden veya terklerden birini diğerlerine ikinci bir farkındalıkla tercih edebildiği için özgür olan bir varlık olduğu söylenebilir. Burada tercih ile ikinci farkındalık arasında bir ittifakın olduğunu belirtmek gerekir. Sadece tercih veya sadece ikinci farkındalık özgürlüğü ifade etmez. Filozofların evvelî bilgiler ve kelamcıların mübtede’ (aslında yok iken yeni çıkmış olan şey -Ferit Devellioğlu’nun Lûgatı) bilgiler dediği ‘Bir şey ya var ya yoktur’, ‘Bir şeye eşit şeyler birbirlerine eşittirler’, ‘bütün parçadan büyüktür’ gibi varlık ve miktarla ilgili olup tüm bilgilerin temelini oluşturan ve herhangi bir duyu idrakine indirgenemeyen bilgiler, insanda ikinci bir farkındalığı bilfiil hale getirir. Bu farkındalık, herhangi bir tercihte bulunurken o tercihle ilgili yarar veya zarar kavrayışının vüs’atını anlık ihtiyacın ve tatminin ötesine taşır. Özgürlüğün mayalandığı ve hem insanî hem de ilâhî olanı içerecek şekilde teşekkül ettiği rahim tam olarak budur.” (s. 84-85)

“(…) İnsan bilinci ve iradesinin tüm müessir unsurlardan arındırılması mümkün olmadığından bu anlamıyla özgürlük, bir tür otonomi (muhtariyet – A.D. Alderson ve Fahir İz’in The Concise Oxford Turkish Dictionary) arayışı ve varlıkta adem-i merkeziyetçilik kurma çabasıdır. (…) Böyle bir arınmışlık ancak ilâhî bir irade için düşünülebilir. Nitekim İslam’ın erken döneminden itibaren kelamcılar, tüm âmillerden bağımsız, mutlak şuur ve tercih durumunun yalnızca ilâhî irade için düşünülebileceğini ifade etmişlerdir. (…) Bu bakımdan düşünce tarihi özgürlüğün birinci yönü hakkında derinlikli tahlilleri barındırsa da daha ziyade ikinci yönüyle özgürlüğün tahlil edildiği ve belirli dönemlerde özellikle bazı âmillerin insan irade ve bilincine tesirinin ele alındığı duraklara tanıklık eder.

Bildiğimiz insanlık tarihinde özgürlüğün çeşitli yönlerden derinleştirildiği iki büyük dönem vardır. İlki, İslâm dönemidir. İslâm düşünce tarihinde öncelikle iradenin üç açıdan sorunlaştırıldığı görülür. Birincisi, mutlak kudret sahibi ve her şeyi yaratan Allah’ın iradesi karşısında insan iradesinden kelimenin hakiki anlamıyla söz edilip edilemeyeceğidir. Bu sorun İslam düşüncesinin tüm dönemlerinde canlılığını korumuş hatta kelam ekollerinin oluşumunda hayati rol oynamıştır. (…) İkincisi ise Allah’ın olmuş ve olacak her şeyin bilgisini ihtiva eden ezelî ilminin, nesnesinin varlığını zorunlu kılıp kılmadığıdır. İnsanın iradeli davranışları da bu kapsama girdiğinden, aksinin gerçekleşmesi imkânsız olan ilahî ilmin varlığına rağmen, insanın özgür olup olmadığı tartışılmıştır. (…)

(…) Filozofların çözümü, insan iradesinin aklı ve şehveti arasındaki gerilimin ifşa ettiği imkândan neşvü nema bulduğudur. (…)

Hem İslâm döneminde hem de modern dönemde özgürlüğü temellendirme ve açıklamayı taahhüt eden teoriler iyimser bir tablo çizer. (…)” ( s. 85-86-87)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked