“İslâmcılık İslâm’ı bütünüyle temsil etmez.” (İsmail Kara)
Değerli ve seçkin bir akademisyen ve entelektüel, aynı zamanda velûd bir yazar olarak tanınan İsmail Kara ile yapılmış bir röportajın metninde (https://www.perspektif.online/turkiye-islamla-iliskisini-yeniden-tesis-etmeden-yol-alamaz/ ), kendisinin başlıktaki bu tespiti şu bağlamda geçiyor:
“(…) Bu yaygınlığı ve etkinliği sebebiyle bizim için İslâmcılığı tanımak, anlamak, tenkit etmek büyük ölçüde kendimizle, yakın geçmişimizle ciddi olarak uğraşmak, derinliğine ilgilenmek, hesaplaşmak manasına gelecektir kanaatindeyim. Fakat İslâmcılık İslâm’ı bütünüyle temsil etmez, bu hataya düşmemek lazım. Bir başka şekilde söylersek İslâmcılık da İslâm dairesinin içindedir, onun bir parçasıdır ama İslâm hem kronolojik olarak hem de muhtevası, mezhepleri, meşrepleri, yorumları ve çeşitliliği itibariyle çok çok daha geniş bir daireye ve köklü bir gerçeğe ve geleneğe işaret eder. “
Yazar kendi konumunu da meseleyle ilgili olarak şöyle açıklıyor:
“Benim konumumun biraz istisnai gibi gözükmesi belki tenkit ve yeni değerlendirme alanlarına da ısrarla eğilmiş olmam ve iki üç asırlık tarihe yeni bir usulle bir bütün olarak bakmayı denemem dolayısıyladır.”
“Siz yetersizlikler, zayıflıklar, tenkit alanları konusunda neleri öne çıkarırsınız?” sorusuna yazarın cevabının başlangıç bölümü : “Metodolojik yetersizliklerden başlayalım isterseniz. İslâmcılığın, bütünlüğü olan yeni bir İslâm yorumu olduğunu söyledim, özellikle siyasete indirgenmesinin yanıltıcılığını vurgulamak için. Fakat İslâmcılık düşüncesi bütün tarihi boyunca bütünlük fikrinden yoksundur, parçalı ve eklektiktir. Bunun bir uzantısı olarak İslâmi ilimlere, İslâm kültürüne, tarihine, sanat ve estetiğine, hilafet ve medrese, tekke başta olmak üzere ana kurumlara bakışı bir bütünlük göstermediği için yorumları ve tenkitleri de zayıftır, eksiktir, bazan da ciddi usul hataları taşır. Buna İslâmı bir bütün olarak değerlendirmedeki zaafiyeti de diyebiliriz. Bu ciddi bir meseledir.” Daha sonra şu söylediğini de önemine binâen aktarmalıyım:
“Kaynakları yeniden ve doğru olarak mı anlıyoruz yoksa kendi dönemsel fikirlerimizi kaynaklara mı söyletiyoruz? ” Bir başka dediği de, uyarıcı nitelikte olarak şöyle:
“Bütün Müslümanlar da tektip ve tek kademeli bilgiyle muhatap kılınmaya, böyle bir din anlayışına sahip olmaya sürüklenmektedir.”
Yazarın kimi İslâmcıların duruşu / durumu hakkında şu tespitini de aktarayım:
” Modern düşünce, bilim-teknoloji, aydınlanma felsefesi, pozitivizm ve laiklik, medeniyet-İslâm medeniyeti, oryantalizm, yeni Avrupa fikri, demokrasi, kapitalizm, özgürlük, insan hakları gibi konularda vulger bir malumatın ve yavan bir bakış açısının hâkim olduğunu söylemek hatalı olmaz sanırım. Bunun istisnaları çok azdır ve onların da sesi pek duyulmamıştır. ”
Bu yazıyı İsmail Kara’nın bu röportajdaki şu sözleriyle bitireyim:
” Bana sorarsanız hem İslâmcılar hem de Cumhuriyet ideolojisine yakın olanlar çağdaş İslâm düşüncesi ile çağdaş Türk düşüncesi arasındaki kuvvetli bağları fark edemedikleri veya bu bağları yeniden inşa edemedikleri müddetçe kulak kabartılacak düşünceler geliştiremeyecek, büyük metinler yazamayacaklar. “
No Comments