İslâmî entelektüel mîrasın Batıda tanınması için çaba gösterenlerden biri: William Chittick
” VAROLMANIN BOYUTLARI -Tasavvuf ve Vahdetü’l-Vücûd Üstüne Yazılar- ” diye Dr. Turan Koç tarafından Türkçeye çevrilen Willliam Chittick‘in İngilizce olarak yayınlanmış ‘bir demet makalesi’ insan yayınları‘ndan (231.), alternatif düşünce dizisinden (36.) kitap olarak, birinci baskı 1997, dördüncü baskı 2013 olarak yayınlanmış bulunmaktadır. Bu kitabın başlarından yapacağım bazı alıntılamalardan oluşacak bir yazı bu.
” William Chittick New York State Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. The Sufi Path of Knowledge: Ibn al-Arabi’s metaphysics of Imagination; The Sufi Path of Love: The Spiritual Teachings of Rumi; Faith and Practice of İslâm; A Shi’ite Anthology; İmaginal Worlds: Ibn Al-Arabî and The problem of Religious Diversity; The Self- Disclosure of God: Principle of Ibn al-Arabi’s Cosmology gibi tasavvufî ve felsefî kültürümüzün daha iyi anlaşılması açısından son derece önemli eserlerin yazarıdır. 1979’da Türkiye’de bulunmuş; doktorasını Seyyid Hüseyin Nasr’ın yönetiminde 1974’de Tahran Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Doktora çalışması, Abdurrahman Câmî’nin Nakdu’n-nüsûs fî şerh-i nakşi’l-fusûs adlı eserinin tahkiki ve incelenmesi idi.”
“William Chittick’e göre tüm İslâmî disiplinler arasında, temel ilâhî ve insanî konulara dinleyenin kalbine işleyen bir dille önem ve öncelik vermesi bakımından tasavvufun özel bir yeri vardır. Öteki disiplinler, aklîleştirici özelliklerinden dolayı, sonu gelmez çözümleme, tartışma, ayrıştırma ve bölümlemelere gitme eğilimi gösterirler. Bu tür aklîleştirme yönelişlerinin aşırı bir biçimde takip edildiği Batı’da, netice Tanrı’nın tablodan çıkarılması oldu. (…) Gerçekten Tanrı işe yaramaz bir varsayıma –bilim, teknoloji, iş dünyası ve politika gibi– tüm önemli alanlarda rahatlıkla vazgeçilecek bir şeye dönüştü.”
” Şimdi bilgi, bilim ve insanın mahiyeti ile ilgili İslâmî bakış açısına kısaca göz atmak istiyorum. Olgu ve olaylar (things)’la ilgili İslâmî görüşleri gözden geçirirken, hiçbir zaman unutulmaması gereken temel husus, Müslüman düşünürlerin her zaman Allah’a, ilgi konuların başında yer vermiş olmalarıdır. Allah’ın her insânî çabada bir rol oynaması olgusu son derece açık olmuştur. Bu yüzden Müslümanlar ağırlığı Allah’ı anlamaya ve bu anlayışa dayalı olarak da, insanların âlemdeki rolünü anlamaya vermişlerdir. İnsan olmaktan ne kasdedildiğini anlamak isteyenler Tanrı olmaktan ne kasdedildiğini anlamak durumunda olmuşlardır. ‘İlâhiyât’ (theology) İslâmî atılganlık ve girişim açısından tam bir merkezî konuma sahipti. İlâhiyât derken kelâm disiplininin anlamını değil, terim’in en geniş anlamını yani Kur’ânî anlamını kasdediyorum. Eşyaya ilişkin Kur’ânî görüşte ‘ilâhiyât’ sadece Allah’ı bilmek anlamına gelebilir; ve Allah’ı bilmek de O’nun âyâtının, yani işaretlerinin anlamını bilmek demektir.”
“Âlem devasa bir alâmetler (âyetler) toplamıdır; ama eşya Allah’a aynı şekilde delâlet etmez. İslâm kozmoloji anlayışında yaratıkların belli bazı sınıfları Allah’a daha yakın, başkaları daha uzaktır. Mesela melekler Allah’a daha yakın; ama cansız varlıklar Allah’tan nisbeten uzaktır. (…) Allah’a en yakın olan kişilere (peygamberler) tevhîd hâkim olur; bu yüzden onlar her yerde Allah’ı bulur ve yaptıkları her işi Allah’ın rızası için yaparlar.”
No Comments