İsmail Kara’nın “Zafer Değil Sefer” kitabının (Dergâh Yayınları 1.Baskı Kasım 2018, 2. Baskı Aralık 2018) başlarından alıntılar

 

“(…) Bu kitapta tasnif ederek bir araya getirdiğim yazılar farklı zamanlarda yazılmış ve çoğu deneme türüne dahil edilebilecek tahrir çabalarıdır. Yolda bulduklarımı, ara(nı)rken farkettiklerimi, tesadüfen karşıma çıkanları biraz daha kendime yakınlaştırmak, onlarla ülfet kesbetmek ve anla(ş)mak için yazdım. (…)” (Sunuş’tan, s.6)

Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar‘ın anlamakta hatta kronolojik olarak takip etmekte zorlandığım, dipnotları arasında kaybolduğum çok yeri oldu fakat ne gam! Derin ve tehlikeli vadilerde dolaşmak hususundaki ısrarımda hiç fütur getirmedim. ‘Galip sayılır bu yolda mağlup’, ‘zafer değil sefer’ sözleri burada geçerli olmayacaksa nerede işe yarayacaktı!

(…)

Fakat benim seveceğim, kahramanım olacak bir kişilik değildi o. Ne aristokratik tavırlarına ısındım ne de idare-i maslahatçılığına. DP’deki siyasî hayatı ise zaaflarla, ihtiraslarla, neticede başarısızlıklarla dolu zamanlarıydı; kayıp yıllar…

‘Eserim şahsiyetime yabancıdır’ demişti bir sanatkâr filozof. Köprülü’nün kendisine değil de eserlerine daha kuvvetle, daha iştiyakla sarılmamı kolaylaştırmıştı bu söz. (…)

O zamanlar kimseye itiraf etmedim ama kendi kendime sordum: Acaba bir başka Türk müellif 29 yaşında bu çapta bir eser daha verebilir mi idi?

Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi‘nin ilk iki cildini 29 yaşında değilse de 30 yaşında bitirmiştim. (…) (s. 26)

(…) Hattat Hamit Bey’in iyi yetişmiş talebeleri arasında imam olan tek hat üstadının Hasan Çelebi olmayışı da benim açımdan zikre değer. İlk hatırlanacak ikinci isim Hekimoğlu Ali Paşa tecrübesiyle aynı zamanda eski usullerin bir kısmını ihya ederek yeni bir cami kültürü oluşturmak, daha sonra bir ‘medeniyet’ perspektifinin işaretlerini vermek için de gayret sarfeden hattat Hüseyin Kutlu olmalıdır. (…) (s.35)

(…) Zafer değil sefer önemliydi, bunu öğrenmiştim. ‘Biz muvaffakiyetin değil hareketin sırrını arıyoruz.’ demişti Nurettin Topçu hocamız.

(…) İlim, fikir ve sanat hayatımız, okullarımız, üniversitelerimiz, kültür organlarımız çok kötü olmamakla beraber memleketimizin problemleri ve Türkiye’yi taşıma kapasitesi üzerinden tartıya vurulduğunda çok yetersizdirler. (…) Yüce Allah uzun yolculuğa çıkanlarını rahmet ve lütuf deryalarında ağırlasın; yaşayanlarına uzun, bereketli, sıhhatli ve rızasına uygun ömürler lutfetsin.

Vefakâr eşim 35 yıldır sadece benim derdimi çekmekle kalmadı; kitapların tozlarıyla, masaların dağınıklığıyla, daktilo tıkırtılarıyla ve ihmallerimle de boğuştu. Eski kafalı bir insan olduğum için bugüne kadar ona yazılı teşekkürde bile bulunamadım, beceremedim, âdâba mugayir olur diye endişe ettim. Müsaadeniz olursa, huzurunuzda ona ve evlatlarıma kazaya kalmış bütün teşekkürlerimi, ihmallerim için af niyazlarımı ifade edeyim. Lütfen kabul buyursunlar. Hürmetler, teşekkürler… (s.50)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked