“İslâmiyet’e duhul varoluş derdini üstlenmek anlamına gelir.”
ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında NEYE CEVAP VERİLECEK? başlığıyla çıkan İsmet Özel’in 4 Şevval 1446 (2 Nisan 2025) tarihli yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Seçimin galibi Cumhuriyete karşı muharebeye girişen kralcılar İspanya iç savaşını kazandı. Dolayısıyla kralcı General Franco öldükten sonra ülkenin yönetimini aristokrasiye devretmekten başka çare yoktu. Hepimiz savaş boyunca Faşist İtalya’nın ve Nasyonal Sosyalist Almanya’nın uçaklarının kralcı yörelere değil, cumhuriyetçi şehirler üzerine bomba yağdırdığını biliyoruz. Hür dünya olarak bilinen ülkeler görünüşte savaşı cumhuriyetçilerin kazanmasını hem istiyor, hem bekliyordu. İtalyan ve Alman uçaklarının cumhuriyetçileri katletmesi sebebiyle Archibald Macleish adlı bir Amerikan şairi “The Spanish Lie” başlıklı bir şiir yazdı. Başlık İnglizce dışında bir dile hem İspanyol Yalanı olarak, hem de İspanyol Ölüsü olarak tercüme edilebilir. M.C. Anday ikincisini tercih etmiş. Şiirin ilk mısraı şöyle: ” This will be answered” Anday hüner göstererek bunu “Bunun hesabı sorulacak” şeklinde çevirmiş. Güzel bir tercüme… Ama söylenenlere inanacak olursak tercümeler kadınlar gibiymiş: Güzel olurlarsa sadık olmazlarmış, sadık olurlarsa güzel değillermiş. Mütercimin hatırına buna inanalım; ama daha sadık tercüme: “Buna bir cevap verilecek” olabilirdi.
İnsanoğlu elinden hâsıl olan her şeyin cevabını verecek. Hadiseyi yalınkat bir açıklamayla geçiştiremeyiz. Bir işin bu dünyada sorgulanmış olması öbür dünyada hesaptan düşüleceği anlamına gelmez. Yani dünya işlerinin dünyada kotarılmış olmasının asıl mahkemenin kararına bir tesiri yoktur. Bu durum bizi her şeyin hesabının âhirette verileceği avuntusuna götürürse hatalı bir yola girmiş oluruz. İslâm yolu kendini olduğu kadar ötekini de İslâm’a davetle açılır ve girilen bu yolda ömür boyu yürümek söz konusudur. İslâm her şeyden önce bir fetih dinidir. İslâm’a girmekle kendimiz fetih çabasına dalmış oluruz. Cihat kendimiz için seçtiğimiz her şeyi hasmımıza ikram faaliyetidir. İslâm bütün kalıpları reddetme alanı açar. Türkçede “Gün battı, gâvur yattı” diye bir söz var. Yani Müslüman olmayanlar bilirlerse ancak kısa vadeli bir al-ver hesabına uygun hayatı bilirler. Müslümanlık ise ebediyet içinde bir ferdiyet uğraşına dalmak demektir. İslâmiyet’e duhul varoluş derdini üstlenmek anlamına gelir. Bunun içinde teraziyi doğru tartmak, yaratılmışların her birine merhamet göstermek olduğu kadar tabiatın tahribine engel olmak, siyaseti millî menfaat derecesinden aşağı düşürmeden yürütmek de yer alır.
İnsanın ve aynı zamanda beşerin yaşarken uykuda olduğu, ancak ölünce uyanacağı yolunda bir kavrayış vardır. Kur’an hepimizi dünyanın fani, âhiretin ise kalıcı olduğu hususunda defalarca ikaz eder. (…) Dünyanın âhiretin tarlası olduğunu bize Kur’an öğrettiyse yaşarken aldığımız her nefes paha biçilmez değere sahiptir. Türk topraklarında vatana ihanet etmeksizin yaşamak bizi hangi sınırların bizim sınırlarımız olduğu gerçeğinin bilincine varmağa götürür.
Hem birinci, hem de ikinci dünya savaşı Türk varlığının tarihteki yerini kavramamıza vesile olmalıydı; ama olmadı. (…) Türklüğümüzü başka bir şeye, meselâ modernleşmeye intibakımıza değil, sadece Misak-ı Millî metninin bize kazandırdığı hükümranlık sahasına borçlu olduğumuzu savunan bir odaktan mahrumuz. (…) Millî varlığımız sırtını Cumhuriyet idaresine dayamış inkılâplarla sınava tabi tutuldu. Şu anda sınavın neresinde olduğumuzdan bile haberimiz yok.
Dünyayı ve dünyada mülk edinmek insanın ahlâk dokusunu gevşetir. (…) Türkler Hz. İsa’nın doğumundan 1920 yıl sonra Misâk-ı Millî’yi dünyaya ilan etmekle asıllarına avdet etmiş oldular. Yani Türklerin varlık sebebi kâfirlerin hayat sahasını daraltmaktı. (…)” İsmet Özel, 4 Şevval 1446 (2 Nisan 2025)
No Comments