İsmet Özel’in “Üç Zor Mesele” Kitabından sözler
TİYO Yayınları’ndan (Eylül 2014, II. Baskı) çıkmış olan bu kitaptan (Üç Zor Mesele: Teknik-Medeniyet-Yabancılaşma) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Yabancılaşma, insan olarak kendimizi nasıl algıladığımıza ilişkin bir kavram. (…) Yabancılaşma, modern insanın uğradığı aslî belâ olarak görülmekle ‘insanı’ anlama biçiminin ekseni haline geliyor.” (s.27)
“Günlük hayat, hukuk, siyaset, bilim şimdiki katılıklarıyla belli bir medeniyetin tezahüründen başka bir şey sayılamaz. Teknoloji ise bir kavram olarak değil, yaşayışımızın maddî çerçevesini oluşturan bir unsur olarak bizimledir. Teknolojiyi hesaba katmadan hayatın idamesinin bile mümkün olmadığı bir dünyanın insanlarıyız. Modern dünyanın en dinamik unsuru olarak teknoloji, hiçbir insan tekinin kendine kayıtsız kalmasına izin vermeyecek kadar nüfuz sahibidir.”(s.28)
“Eğer okuyucu yazardan okuyucunun istediği türde ve düzeyde bir ‘metin’ bekliyorsa, aslında o yazıyı okumuyor, teftiş ediyordur.” (s.35)
“Günlük ilişkilerimden aldığım izlenimlere dayanarak benim dünya, hayat, ölüm karşısında takındığım tavrı paylaşan kimse olmadığını söyleyebilirim. (…) Bu tek başınalık sevimli değildir. Dayanıklılık gerektirir ve insanın gücünü yıpratır.”(s.36) “Bir yandan yalnızca doğru bildiklerimi ifade etmek istiyorum, öte yandan doğru bildiklerimin hepsini ifade etmek istiyorum.” (s. 37) “Yalnızca doğru bildiklerimi ifade etmek konu kısıtlılığı demektir. Çünkü insan ömrü bir tek gerçeğin, yani o insanın yüklendiği gerçekliğin dile gelmesine yetebilir ancak.” (s.37)
“Gerçekler çeşitli, gerçeklikler farklı farklıdır. Fakat hakikat tektir ve bu ‘bir’ olan hakikata iki gerçeklik alanının ‘tek’ kılınmasını başarmak yoluyla ulaşılır. Bu ise benim veya herhangi bir yazarın görevi dışındadır. (…) Birçok faaliyetimizde olduğu gibi yazma-okuma çalışmalarımızda da ‘kesret’ alanını besleriz.” (s.37)
“Günlük yazılarımda beni etki alanına sokan ikinci dalga karşımdakinin kavrayış şartları, dünyaya ve bu arada okuduklarına karşı takındığı tavırdır. Farkına vardığı kadarıyla okuyucu bazı sınırlı şeylere taliptir: Olaylar ve bu olaylara yol açan düşünceler hakkında hazır yorum bekler. Kullanabileceği bilgiler bekler. Bütün bunların yanı sıra, daha önceden bildiklerinin onaylanmasını, duygu ve düşüncelerinin okşanmasını ister. Benim yazılarımda vermek istediğim bunlar değildir oysa. Açıkça dile getirmem gerekir ki yazar olarak gerçekleştirmeğe çalıştığım bu eğilimlerin aksi istikametindedir.” (s.37)
“Hazır yorumların dondurucu, kalıplaştırıcı ve zihni körleştirici olduğuna inanırım. Yorumların kendilerinden çok o yorumlara bizi götüren zihin işleyişi önemlidir. (…) Niçin belli bir yönde yorum yaptığımız yorumların kendisinden daha önemlidir. Öte yandan yalnızca kullanılmak üzere edinilmiş bilgiler insanı nesne durumuna sokar. Bilgi aygıt olarak anlaşılınca o aygıtı kullanan da kendini onun etki çemberi içinden kurtaramaz. Bilgi alet olursa insan da nesne olur. Bilgi edinme bir mekanizmadan başka bir şey değilse insan da makinadan başka bir şey değildir. Böyle bir durum ise Müslümanların Allah’ın yürüyen ayetleri olduğu görüşüyle çelişir.
Ortalama bilgilerin, ortalama hoşnutlukların ve ortalama rahatsızlıkların ‘yazılar’ olarak ortaya çıkmaları benim anladığım kadarıyla nabza göre şerbet verme tutumunun bir yansımasıdır. Kendimi mümkün olduğu kadar bundan uzak tutmaya çalışıyorum. Sonuç ne oluyor? Sonuç benim üzüntü içinde yazı masasının başına oturmam ve yine üzüntüyle oradan kalkmamdan başka bir şey değildir. Bugün olduğu gibi.” (s.38)
“Hakikat hiç kimseyle paylaşılmasa bile hakikat olma vasfından bir şey kaybetmez. Ama paylaşılmayan hakikat, hiçbir zaman ‘tecelli’ edemez.” (s.47)
“İslâm yayılmasını mü’minlerin, ‘küçük insanların’ zaferleriyle gerçekleştirmiştir.” (s.52)
“İslâm, dünya olayları karşısında edilgen kalmayı, iyilik ve kötülüğe karşı müdahaleci bir tutum takınmaktan geri durmayı kabul etmiyor.” (s.67)
“Siyaset, her ferdin inancına ödediği bedeldir. Siyaset içinde insan, inancı ve davranışı arasında uyum sağlama şansına kavuşur.” (s.77)
“Bir uyanıklık, bir teyakkuz olan rüyayı övüyorum ve bir müphemlik, bir narkoz olan hayale lanet ediyorum.” (s.78)
“Doğrusunu isterseniz bugünkü Türkiye köksüzlüğün acısını veya zevkini yaşayan insanlarla doludur.” (s.98)
“Kur’an-ı Kerim insanı hiç de kendisinden bir ahlâk öğretisi çıkarabilecek güçte görmüyor: ‘Allah’ın üzerinizdeki lutf-u inayeti ve esirgemesi olmasaydı, birazınız müstesna olmak üzere, muhakkak ki şeytana uymuş gitmiştiniz.‘ ” (4/83)
“Müslümanlar hayatlarının ayrıntılarını değerlendirdikleri oranda sağlam ve yararlı bir yaşama biçimi edinebilirler.” (s.131)
“Sanat alçaltıldı, muhayyile inkâr edildi / Savaş yönetti milletleri” diyor William Blake.” (s.134)
No Comments