İsmet Özel’in “Üç Zor Mesele” kitabından (TİYO 2. Baskı, Eylül 2014) alıntılar
Bu üç zor mesele şunlar: Teknik–Medeniyet– Yabancılaşma.
“Bir şairin şiiri merkeze almaksızın kaleme aldığı nesirlerden oluşan ilk kitabına on yedi yıl sonra yeni bir önsöz yazmasını hayra yormalı mı? Üç Mesele’nin hâlâ okunuyor, aranıyor olması belki yazarı için bir hoşnutluk vesilesi sayılabilir. Öte yandan, kitabın ortaya çıkmasının saikları göz önüne alındığında olayın düşündürücü yanları var: Üç Mesele‘nin ülkemizdeki Müslümanlar katında derinlemesine ve genişçe yeniden ele alınması beklentiler arasındaydı. (…) Yabancılaşma kuramına dayanılarak ortaya çıkan yakıştırmacı söylem yerini Müslümanlara has itikadî bütünlüğün besleyiciliğine bırakılabilirdi.
Türkiye’de düşünce kendine koruyucu bir ortam sağlayıncaya kadar tefekkürün muhtaç olduğu geçmişe ve geleceğe dönük rabıtalar özlemimiz olmakta devam edecek anlaşılan. (…) İnsanlara mahsus direnci ve dünyaya teslimiyet gösterenlere karşı başkaldırıyı teşhis etmemize yarayacak işaretler korunabiliyor. Belki de Üç Mesele bu işaretlerden izler taşıdığı için hâlâ okunuyordur. Kitabın yazarının hoşnutluğu ola ki ülkemizdeki Müslümanların atılım ve direnç için elverişli duyarlığı korumalarından doğmaktadır.” (İsmet Özel 7.7.1995 Çengelköy BEŞİNCİ BASKI İÇİN ÖNSÖZ’den)
“1978 yılında bir kitap olarak ortaya çıkan Üç Mesele teknoloji, medeniyet ve yabancılaşma hakkında yazdığım üç uzunca yazının yanına aynı konulara dokunan günlük fıkralarımın eklenmesiyle oluşmuştu ve kitap kendi amacını teknoloji, medeniyet ve yabancılaşma konularında ülkemiz Müslümanlarının hataya düştüklerini işaret etmekle sınırlamıştı. Bu haliyle Üç Mesele Türkiye’de Müslümanlığın anlaşılma biçimine yeni bir bakış, belki daha çok, yeni bir göz atış niteliğini taşıyordu. Beni böyle bir kitabı yayınlamaya zorlayan da yeni bir bakış açısının gerekli olduğuna dair inancım ve bu inancın bana telkin ettiği görev duygusuydu. Bu görev duygusunun baskısı altında aceleyle yayıncıya teslim ettiğim Üç Mesele yayınlanır yayınlanmaz beni rahatsız etmeye başladı. Görüşlerimi hiç olmazsa daha özenli bir anlatım içinde sunmuş olmalı, seslenmeyi düşündüğüm okuyucu için kapalı sayılabilecek birçok noktanın daha kolay anlaşılır hale getirilmesini sağlamalıydım. (…) Amacım Üç Mesele’yi yeniden yazmak olduğuna göre, bu yaptığım, amacımdan uzaklaşmak demekti. (…)
Üç Mesele benim İslâm’ı ‘tecrid‘ safhasında kavrayışımın bir ürünüdür. İslâm’ın kavranılmasında günümüz insanlarının üç safha geçirdiklerini veya geçirmeleri gerektiğini kabul ediyorum. Bu safhaları ‘tecrid‘, ‘tefrid‘, ‘tevhid‘ olarak adlandırıyorum. Bu kavramlara benim yüklediğim anlam, kendine ve başkalarına karşı İslâmî sorumluluklar yüklenme gözüpekliği gösteren herkesi kapsayacak biçimde genişletilmiştir. (…) Tecrid, tefrid ve tevhid aşamalarında İslâm’ı kavramak da içinde yaşadığımız çağın özelliklerine karşı verdiğimiz cevabın üç aşamalı hâlidir.
‘Tecrid‘ (soyutlama), İslâm’ın emir ve nehiylerinin bütün zamanlar ve yerlerde geçerli olduğunu bilmektir. İslâm’ı anlama bakımından ‘tecrid‘ safhasında isek müslim olarak düşünür ve davranırız. Aklımız bizi Allah’ın emirlerine itaatten başka bir çıkış yolu olmadığı noktasına getirmiştir, ama bizi buraya kadar getiren akıl itaat ettiğimiz emirlerin mahiyeti hakkında ikna edici deliller teminine kâfi gelmemektedir. Son bir alıntı: “Teknolojiyi hesaba katmadan hayatın idâmesinin bile mümkün olmadığı bir dünyanın insanlarıyız. Modern dünyanın en dinamik unsuru olarak teknoloji, hiçbir insan tekin’in kendine kayıtsız kalmasına izin vermeyecek kadar nüfuz sahibidir. Eğer siz teknolojiyi mesele yapmasanız bile, o sizin başınıza bir mesele açmakta gecikmeyecektir.”
No Comments