“İstanbullu kim?”
Hikâye ve deneme yazarı Mustafa Kutlu’nun gazete yazarı olarak bu günkü zevkle ama elbette düşünerek ve hüzünle okuduğum yazısının (Yeni Şafak, 19.10.2016) başlığını bu yazıya başlık olarak alıntıladım.
Bu çok beğendiğim yazıdan birkaç cümle alıntılayarak okunmasına belki küçücük bir teşvikle katkım olur diye düşündüm.
“(…) Adamlar yıllardır orada oturuyor, her gün o ahşap eve bakıyor ama ne olduğunu merak etmiyor. Bu insanlar bu şehrin sakini, sahibi olabilir mi?
(…) Yeni gelenler şehri yeniden kurdu. İstanbul tarihinin her döneminde göç aldı, göç verdi. Biz hep 1950’den sonra İstanbul’a sel gibi akan göç dalgasına bakıp bu göçmenlerin alayının köylü olduğunu sanırız.
Hatta burnundan kıl aldırmayan aydınlar “Geldiler her taraf kebap kokmaya başladı” dediler ama zaman sonra kebabın iyisi, künefenin kıralı nerede var onlar söylemeye başladı. Hepsi gurme ya.
(…)
Ayrım şurada: İstanbullu kendini tarihi yarımadanın kubbeler ve minarelerle oluşan siluetine mi yakın sayıyor, yoksa karşı kıyıdaki gökdelenlere mi?
(…) Bazı aydınlar, şehir uzmanları “Müze şehir”e ne kadar önem veriyor. Aslı şu: Maziyi öldür, sokağı bitir, hayat gitsin turist gelsin. Bu mudur yani? (…)“
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments