“Kader kazânın tafsîlidir.”
Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin Fusûsu’l- Hikem Tercüme ve Şerhi-I’den (Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı- Dr. Selçuk Eraydın, İFAV (M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları / 7.Basım Nisan 2017-İstanbul) yer yer yapacağım alıntılamalar (ilki, s.23’ten kısa bir cümle alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) bu yazıyı oluşturacak.
“Bilinsin ki, ‘vücûd‘ (varlık) insânî hakikat olan vâhidiyyet mertebesinden rûh mertebesine indiği vakit üç marifet hâsıl oldu ki, birisi ‘nefs marifeti’ yani kendi zâtını ve hakikatini bilmek; diğeri ‘Mübdî’ (var eden) marifeti, yani kendisinin muûcidini bilmek; üçüncüsü mûcidine karşı fakr ve ihtiyacını bilmektir. Bu marifet, gayrıyyeti (gayrılıkı) içkindir. Ve bu rûh Muhammedî (s.a.v.) rûhdur. (…) Onun için (S.a.v.) Efendimiz’e ‘Ebu’l- ervâh‘ (ruhların babası) da derler. Bu rûh tüm akıl sûretidir ki, ‘hakikî âdem‘ dir. ‘vücûd‘ (varlık) tüm aklın sağ tarafı ve ‘imkân‘ sol tarafıdır. Ve Havvâ tüm nefsin sûretidir ki, ilk aklın sol kaburga kemiğinden mütekevvin (teşekkül etmiş) oldu. Ve bu muhtelif taayyünâtın ortaya çıkması ve çeşit çeşit sûretlerin doğumları tüm akıl ile tüm nefsin izdivâcından hâsıl oldu. Nitekim Hak Teâlâ hazretleri buyurur: “Ey insanlar! Sizi bir nefisten yaratan, ondan da eşini (Havvâ’yı) varlığa getiren ve ikisinden de pek çok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinizin emrine uygun yaşayın/O’na karşı gelmekten sakının.
Şu halde tüm akıl ile tüm nefs bu tahıla yakın olmadıkça ‘ihbitû‘ (ininiz!) (Bakara, 2/36,38) emriyle zât cennetinden sûret ve belirmeler âlemine inmediler. Ve onların bu yasaklanmış ağaca yaklaşmaları vehim iblisinin tüm nefse ve tüm nefsin de tüm akla galebesi ile vâki oldu ki, bu kesâfet âleminde onların zürriyetleri olan âdemî fertler dahi her an hayâlî çokluklara ve Kur’ân’daki lânetlenmiş ağaca gönül vermişlerdir. Hak Teâlâ hazretleri bu hakikate işareten Kur’ân-ı Kerîm’inde ‘Ey habîb-i zî-şânım! zikret şu vakti ki biz sana dedik; muhakkak senin Rabb’in insanları ulûhiyet zâtı ile ihata edendir‘; yani onların hakikî varlıkları yoktur; belki cümlesi esmâî gölgelerimden ibârettir. Ve gölgeler ise hayâldir. “Ve bizim sana gösterdiğimiz rüya ve Kur’ânda olan lanetlenmiş ağaç insanlara fitnedir”, yani sana gösterdiğimiz bu belirmeler çokluğu rüyâdır. (…)
Şu halde ey çabuk kavrayış, anlayış sâhibi! Kur’ân-ı Kerîm mâzîdeki Âdem ve Havvâ’dan değil, bizim her günkü hâllerimizden bahsediyor. Biz ise bu vakayı mâziye geri döndürme ile, kendi hâlimizden gaflet ediyoruz.”
No Comments