Kalbî Hikmet hakkında bilgi
Müellifi (yazarı) Muhyiddin İbnu’l- Arabî, Tercüme ve şerh edeni Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanları Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve Dr. Selçuk Eraydın olan Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-III (İFAV, Altıncı Baskı) XII. Fass: Şuaybî Kelimede Mündemic (içkin) olan “Kalbî Hikmet” beyânındadır.
” ‘Kalbî hikmet’in Şuayb (a.s.)a ayrılmasındaki sebep şudur: ‘Kalb’, Adl isminin mazharıdır (zuhur yeri); ve bedenin itidal ve nefsin adâlet sebebidir; ve feyz kalbden ileri gelip, sûret taraflarına yayılır ve azânın(organların) hepsine eşit olarak dağılır; ve sûret kalb ile baka (devam /sebat) bulur; ve rûhânî ve nefsânî kuvvetlerin buluşma yeridir; ve zâhir ile bâtın (görünür ile görünmez) arasında berzahtır; ve dalları ve sonuçları çoktur; Ve Allah câmi (toplayıcı) ismine benzerdir. Nitekim Hakîm Senâî hazretleri Zâdü’s-Sâlikîn‘de buyururlar. Beyt: Tercüme: “Yakînen bil ki, câm-ı Cem (cem’in sihirli kadehi) dedikleri senin kalbindir. Şâdî ve gamın (sevinç ve gamın) müstakarrı (karar edilen yer) senin kalbindir. Eğer cihânı görmek temennîsinde isen, şeylerin hepsini o kalb içinde görmek mümkündür. Baş gözü unsûrî kalıbı (elementer kalıbı) görür, sır olan şeyi ancak kalb gözü görür. Evvelâ kalb gözünü aç, daha sonra tüm şeyleri temâşa et!”
Şuayb (a.s.) da, sonuçları ve çocukları çok olan idi; ve tümel ve tikel manâlarının kalbî makamda olup, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmış ve ‘Allah’ toplayıcı isminin mazharı olan bir kâmil insan idi. Ve onun üzerine kalbî sıfatlar gâlib olmakla Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu üzere Medyen ehline: “Ey ahâlî! Adl ile kileyi tamam ölçün ve terazide tamam tartın! Ve insanların hakkı olan şeylerini noksan vermeyin; ve yeryüzünde insanların hukûkunu noksan ile fesâd edenlerden olmayın!” derdi. (En’âm, 6/152) İşte Şuayb (a.s.) ile ‘kalb’ arasında sâbit anılan ilişkilere binâen Hz. Şeyh (r.a.) ‘kalbî hikmet’i Şuaybî Kelimeye tahsîs eyledi; ve ilâhî fetihlerin kâmilin kalbinde hâsıl olduğuna işâreten, bu hükmünü, Sâlihî Kelimeye bitişik olan ” “fütûhî hikmet” akîbinde (ardısıra) zikretti.
Bilesin ki kalb, yani ârif-i billâhın kalbi, ilâhî rahmettendir; ve ondan daha geniştir. Zîrâ o, Hak Celle Celâluhû hazretlerini sığdırır. Halbuki Hakk’ın rahmeti, Hakk’a vâsi’ (içine alan) değildir.
‘Kalb’den murâd, ârif-i billah olan (Allah’ı tanıyan) kâmil insanın kalbidir. Zira o kalb ona, sırf rahmetten verilen ilâhî atıyyedendir (atıyye: hediye). Ve ‘rahmet’ ise ilâhî sıfatlardan bir sıfat olduğundan, ilâhî isimler ve sıfatların hepsinin geneli ona sığmaz; fakat kâmil insan isimlerin tümünü toplayıcı olan “Allah” isminin mazharı (zuhur yeri) olduğundan, bu genel durum ona sığar. Bundan dolayı Hak ancak ârif-i billah olan kâmil insanın kalbine sığar; ve bazı isimleri tanıyan (ârif) tikel kalblere ve tanımayanın ve âsînin ve câhilin, şakînın kablerine sığmaz. Nitekim kudsî hadisde buyrulur: “Ben arzıma ve semâma sığmadım, fakat takî (takvâ sahibi) ve nakî (temiz) olan mü’min kulumun kalbine sığdım. Dolayısıyla kalb ancak kâmil insanın kalbidir. (…)”
No Comments