“Kaos: ârızî değil; bizzat ontolojik bir derinlik kazanır durumda”
Süleyman Seyfi Öğün’ün “İnsanlık ve insanlık durumları” başlıklı yazısından (Yeni Şafak, 26.05.2016) bir cümleyi bu şekilde bir ifadeyle başlık yaptım.
Düşündürücü olan bu yazıdan birkaç alıntı sunacağım.
“Türkiye yakın zamanlarda iki mühim toplantıya ev sahipliği yaptı. Bunlardan ilki, G-20 Zirvesi; diğeri ise bir kaç gün evvel yapılan BM İnsânî Zirvesi idi. Bu iki toplantı kıyaslandığında ortaya ciddî bir farklılık çıkmaktadır. İlki ne kadar mutandandıysa; diğeri en az o kadar cılızdı. Bu iki toplantı arasındaki fark, dünyânın hâl-i pür melâli hakkında yeteri kadar düşündürücüdür.
(…)G-20 Zirvesi siyâsal ve ekonomik meselelerle yüklü bir gündeme sâhipti. Dünyânın tekmil liderleri bu toplantıya büyük bir iştah ile katıldı. Dünya İnsânî Zirvesi ise isminden de anlaşılacağı üzere, “siyâsal” ve “ekonomik” girişimlerin yarattığı “insânî” meselelere odaklanmıştı. Katılım ve temsilde, nedense ağırlıklı olarak “mağdurlar” en yüksek profili verdi. (…): Demek ki insan hayâtı, ekonomik veyâ siyâsal değerler kadar değerli görülmüyor. (…); demek ki insânî meselelerde siyâseten veyâ ekonomik olarak yapılacak bir şey kalmadı.
(…) 20.Asrın dünyâsı merkezden çeperlere doğru bu ehlileşmenin sayısız pratikleriyle yüklüdür.
(…) Üstelik bu ehlileşmenin mâliyetleri o kadar fazlaydı ki, Keynes’in de ironik bir şekilde söylediği üzere orta vâdenin ötesine taşınamadı. Onun Denge Teorisini orta vâdeli bulup eleştirenlere Keynes ”Uzun vâdede zâten hepimiz ölüyüz” diyordu. (…)
21. Asırda ise , “Ekonomi-Dünya”, finansal ağırlıklı oligarşik yapılarıyla zuhur etti ve üst düzey bir dokunulmazlık kazandı. Bu aynı zamanda, ekonomik aklın siyâsal aklı dize getirmesiydi. (…) Bugün siyâsal morâl enerjiyi doğuran ana şebekeler çökmüş ve her siyâsal dâvâ kendi mevzii jenaratörleriyle idâre eder hâle gelmiştir. (…) Adını biraz daha berrak koyalım; adım adım, ekonominin küreselleştiği ve kendi acımasız kanunlarını dayattığı , siyâsetin ise alabildiğine parçalanıp ufalandığı, siyâset-öncesi kan dâvâlarına gömüldüğü zamanları idrâk ediyoruz.
(…) Venezüella’dan Brezilya’ya Lâtin Amerika gözümüzün önünde paramparça ediliyor. Ağır bunalımlar yaşayan Lâtin Amerika’yı ekonomik kanunların kutsandığı ağır faşizmler bekliyor. Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Mağrib, mezhebî ve etnik savaşlarla darmadağın, delik deşik edilmiş hâli ortada. (…) Türkiye üzerindeki baskılar artıyor. Afrika’nın kara bahtı ise ağırlaşarak devam ediyor. Bu kaos sanıldığı gibi ârızî değil; bizzat ontolojik bir derinlik kazanıyor. Ama daha mühimi, bu kervâna yavaş yavaş Avrupa da dâhil oluyor.
Ya “insanlık” mı dediniz? (…) Beni “insanlık” değil; “insanlık durumları “ ilgilendiriyor.“
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments