M. İbn Arabî’nin tutum olarak ‘sırf teşbîh’ ve ‘sırf tenzîh’e yaklaşımı
“(…) Fusûsu’l-Hikem’de Fass-ı Yûnusî’de “Şerîatın zemmettiği şeyin dışında mezmûm(zemmedilmiş/yerilmiş/kötülenmiş) bir şey yoktur. Zîra şerîatın zemmi hikmetten ötürüdür ki, onu Allah bilir, yâhut Allah’ın bildirdiği kimse bilir.” denilir ve netice olarak şunlar ifade edilir:
“İmdi madem ki güzellik(hüsn) ve çirkinlik(kubh) ancak şerîatin çizdiği daireye göredir; o halde şerîatin belirlediği kâideler bizim için geçerli deliller (delîl-i kâim) olur. Ve şer'(şerîat) insan fiillerinin ifrât ve tefrîtini yerilmiş, îtidâlini ise övülmüş(mahmûd) gösterdiğinden, biz (…), iki tarafı ve ortayı yani i’tidâli nasıl belirlediğimize ve bulduğumuza bakarız. (…) Şerîat ikilik(isneyniyyet) zevkı(tatma, manevî idrak, anlayış) üzerine dayanır. Zevkan vahdet-i vücûdu müdrik olup tüm fiillerinde bu zevkine gore hareket edenler ilâhî anlamda meczublardır ve bu hâl şerîat hükümlerinin yok sayılmasına yol açar. Bu gibi kimselerin nazarında ikilik kalmamıştır. Biz deriz ki: sırf bâtınî olup şerîatı yok sayma vartasına düşmek bizden uzaktır. Allah Teâlâ bizi ve sizi bu vartaya düşmekten hıfz eylesin! Zîra bu his ve şehadet âlemi teklîf yurdu ve ameller yeridir. Ya da insan sırf zâhirî olmaktan uzak değildir; cisimlendirmeye ve teşbîhe yol açmak yönünden söz söyler. Ya’nî Hakk’ı sûretle takyîd ve tahdîd(kayda bağlama ve sınırlama) eyler. İşte bu da şer’an zemme dâhildir. Bu iki hâlden önceki ‘sırf tenzîh’ ve ikincisi ‘sırf teşbîh’ olmakla ikisi de şer’an yerilmiştir ve bunun birisi ifrât, diğeri tefrîttir.(…)” (İbn Arabî, Tedbîrat-ı İlâhiyye, Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Mustafa Tahralı, İz Yayıncılık, s.238’deki ilgili bölümden kısmen ve kelime/kavram karşılıkları verilerek, sadeleştirme yapılarak alıntılamalar.)
No Comments