Mahmud Erol Kılıç’ın “Anadolu erenlerini bir bir kaybederken…” başlıklı yazısından alıntılar
“(…) Yoğun siyasi gündemimizle meşgul olduğumuz şu günlerde bir Allah dostu daha sessizce aramızdan göçüp gitti. (…)
Bu topraklarda yaşayan insanlar iki yönden yüksek kültür ve yüksek irfan kodlarına muhatab oldular. Birincisi her köşede, her bucakta bulunan böylesi kamil insanların edeb erkan sohbetleriyle oluşan yüksek içsel kültürden beslenerek. İkincisi yedi asır devam edegelen bir imparatorluğun dışsal olarak oluşturduğu yüksek kültür kodlarına yani Kraliyet kültürüne muhatab olarak. Birbirini besleyen bu iki damar sayesinde nev-i şahsına münhasır bir aristokrasi ve bir “Fâzıllar Toplumu” oluşturulmuştu. Bir taraftan bin yıllık gerek devlet ve gerek kültür Geleneğimizi deviren bir “Devrimcilik”, eşit kurucu unsur olarak halkların kardeşliğinden uzak kaba bir “Ulusçuluk”, popülizm ve avâmileştirme aracı olmaktan öteye geçemeyen bir “Halkçılık” ve emperyal vizyondan çok uzak bir “Devletçilik”, diğer taraftan ham softaların irfansız dindarlığı memleket insanımızın kalitesini bozdu, seviyesini çok aşağılara indirdi. (…) Anadolu’yu mayalayan ocaklardan bir tanesinin piri olan Hüsameddin Hasan Ef. evladlarıyla beraber evvelemirde ilmiyye ricalinden kimsedir. Onun soyundan gelenlere verilen Uşşâkîzâdeler lakabıyla künyelenen pek çok şeyhülislam, kadıasker, müderris, müftü vardır. Batıni ilimler Zahiri ilimlerde ortaya konanın ruhunu ve maksadını veren ilimdir. Bu açıdan gerçek kamiller hep çift kanatlı yani hem Şeriat ve hem Tarikat üstadı olan kimselerdir. Hüsameddin Ef. ve evladları bunun bariz mümessilleridir. Yüze yakın halifesi olduğu rivayet edilir ki tarikatı bir ağacın dalları gibi bu zatlardan ilerlemiştir. Bir rivayete göre Sultan III. Murad da bendeleri arasındadır. Kendisinin Uşşâk’tan İstanbul’a, Kasımpaşa’ya gelmesini taleb eden de bizzat sultanın kendisidir. İşte bu ulu çınarın dallarından bir tanesi de günümüze doğru Saruhanlı Abdurrahman Sami Ef. ve onun halifesi Kulalı Hacı Bekir Visali efendiler üzerinden filiz sürer. (…) Onun sohbet halkasında bulunanlar arasında Kulalı Mehmed Ruhi Efendi, Seyyid Kazım Efendi, Havranlı Rıdvan Ef. ve geçen hafta içerisinde 94 yaşında kaybettiğimiz Balıkesirli Sıddık Naci Efendiler bulunmaktadır. Ben Sıddık Naci Ef.’yi yaklaşık 30 yıl evvel tanıdım. Kah umuma açık sohbetlerinde, kah başbaşa hususi sohbetlerimizde kendisinden Hz. Peygamber efendimizin maneviyatını, ehl-i beyt ve evlâd-ı resule muhabbetin ne demek olduğunu, Hz. Hüseyin efendimizin faziletini, Yezidlik karakterinin aslının tıpkı şeytanın hasleti gibi kıskanma ve çekememezlik üzerine bina edildiğini dinledim. Şeyhu’l-ekber Muhyiddin İbn Arabi’nin tasavvuf ilmindeki mümtaz yerini ondan öğrendim. (…) Aslında kendisi tabir caizse ümmi birisi idi. Merkeze bağlı Aktarma köyünde dünyaya gelmiş ve mektep medrese görme fırsatı olmamıştı. Lakin cenazesinde valiler, müftüler, profösörler saf tuttular. İlk kitabı Nur-ı Muhammedi üzerine. İşte bu ocaklar ümmi bir zatı 24 tane eser yazan hale getiren ocaklardır. (…)”
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/anadolu-erenlerini-bir-bir-kaybederken-2045453
No Comments