Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin Fîhî Mâ Fîh isimli eserinden alıntılar
Tercümesi merhûm Ahmed Avni Konuk’a ait olan, merhûm Dr. Selçuk Eraydın tarafından Hazırlanan ve İZ Yayıncılıktan 82. Kitap olarak (8. Baskı; İstanbul, 2009) çıkmış olan bu kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.
“İlâhî menşe’li (menşe: köken) olan kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, zaman ve mekân boyutlarını aşmış ve ‘lâ-yuhtî‘ dir (hatâsız). Günümüze kadar yapılmış tefsirler ise beşerî olduğundan bu özelliği taşımazlar. Mehmed Âkif’in: “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı / Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı” beyti bu anlayışın bir aks-i sadâsıdır. (…) Bu ilahî kelâmı zamana bağlı kılmak ise doğru olmaz. Fikirler, tefsirler, ictihadlar eskiyebilir; fakat O kıyâmete kadar hep yeni kalacaktır.
Muhammed (s.a.v.) gülzârında (gül bahçesinde) yetişmiş ve dünyâya o bahçenin râyihasını ulaştıran gönül erleri, bu ilâhî kaynağın ilham sunucularıdır. İşte Hz. Mevlânâ’nın eserleri arasında bulunan Fîhi Mâ Fîh de, bu ilâhî boyuttan uzanan hikmetler yumağından örülmüş bir kaftan ve Rabbânî bir ilhamdır.
Merhûm Ahmed Avni Konuk’un, Farsça aslından yapmış olduğu bu tercüme eseri, günümüze ulaştırmak istedik. Bu eser kütüphânelerde mevcut yedi-sekiz nüshanın karşılaştırılması sûretiyle hazırlanmış olması bakımından da ayrı bir husûsiyet taşımaktadır. (…) Neşre hazırladığımız Fîhi Mâ Fîh adlı eserin yazma bir nüshası Konya Mevlânâ Müzesi kütüphânesi 3895 numarada kayıtlıdır. Mukaddimesinin sonunda mütercimin imzası bulunmaktadır. (…)
Biz bu çalışmamızda Konya Mevlânâ Müzesi kütüphânesindeki nüshayı esas aldık ve Sâdık Kurç beye ait nüshadan da faydalandık. (…) Bu eserin neşri hazırlıklarında mukabele ve genel tashihi ile birlikte, dip notlardaki Mesnevî beyitlerini bulmakta büyük yardımları olan, lügat ve indeksleri hazırlayan muhterem Prof. Dr. Mustafa Tahralı beye şükranlarımı arzediyorum. Bu güzel eserin, gönüllerimizin inbiği, kimliğimizin mühürü, uzun ve meşakkatli hayat yolumuzun rehberi olması dileğimizdir. Dr. Selçuk Eraydın Erenköy 17 Aralık 1993
“Hak Teâlâ buyurur ki: Ben sizi ve evkat (vakitler), enfâs (nefesler), emvâl (mallar) ve rûzgârınızı (zaman,devir, dünya) satın aldım. Eğer bana sarf eder ve bana verir iseniz, onun bahâsı cennet-i câvidândır (ebedî cennet). İşte benim indimdeki kıymetin budur. Eğer sen kendini cehenneme satar isen, kendine zulm etmiş olursun.” (s. 18)
“İki rekat namaz dünya ve mâfîhâdan (içindeki şeyden) hayırlıdır” dedikleri herkese göre değildir. Bu o kimseye göredir ki, eğer onun iki rekat namazı fevt olursa (kaçırılırsa), bu fevt ona dünya ve bâlâ (dünya ve üstü) dünya ve mâfîhânın (içindekilerin) fevtinden daha müşkil gel mle.”
” Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân Muhammed (s.a.v.) Efendimize niçin sûre sûre nâzil olmayıp, âyet âyet ve kelime kelime indi diye teşnî ederler (kusur bulurlar). Mustafa (s.a.v.) buyurdu ki: ‘Bu ahmaklar ne söylüyorlar; eğer bir tek bütün üzere nâzil olsa eririm, kalmam‘. Zira vâkıf olan kimse, az şeyden çok şey fehm eder; ve bir şeyden şeyler ve bir satırdan kitaplar çıkarır.” (s. 30)
“(Şu halde Hak nûrundan yanmağa sabr etmeyen ve ictihâd göstermeyen adam, adam değildir. İdrâk olunan her şey Hak değildir. Âdem odur ki, ictihâddan uzak kalmayıp, durup dinlenmeyen ve kararsız olarak Hakk’ın Celâl nûrunun etrâfını devr eyliye. Ve Hak odur ki, âdemi yakıp yok ede ve hiçbir akıl onu idrâk edemiye.” (s. 36)
“İnsan büyük şeydir; onda herşey yazılmıştır. Zulumât perdeleri kendindeki o ilimleri, onu okumaya bırakmaz. Zulumât perdeleri, dünyanın bu türlü türlü meşguliyetleri, tedbirleri ve arzularıdır. (…) Nazar eyle ki, zulmetler ve perdeler kalktığında, nelere vâkıf olur ve kendinden ne ilimler ızhâr eder.” (s. 48)
“Bütün âlem nûra gark olsa, gözde nûr olmadıkça, aslâ o nûru görmez.” (s. 54)
No Comments