“Modern insanın içinde bulunduğu psikoz” hakkında…
“Şimdi bilemiyorum.
Yirmili yaşlarımda, birçok konuda teoriler öne sürer ve bunları ‘kesinlikle diye başlayan heyecanlı cümlelerle savunurdum.
Şimdi ‘kesinlikle sözünü hiç kullanmıyorum. Çünkü dünyada herşeyin görece olduğunu, hiçbirşeyin kesin sayılamayacağını öğrendim.”
Bu sözleri “Söz’ün Özü -kelâm-ı ilahi’nin tabiatına dâir-” başlıklı kitabının (Kitabevi, Ocak 1999) ÖNSÖZ’ünde nakleden (s.9) Dücane Cündioğlu, bunlara dair şunları söylüyor:
“Günlük bir gazetenin “kimliksiz, kişiliksiz, hiçbir yere, hiçbirşeye aidiyeti olmayan, ne istediğini, ne isteyeceğini bilmeyen, artık özgüvenini yitirmiş, dolayısıyla umudu, inancı, ve savunacak değerleri kalmamış” köşeyazarlarından birine ait olan bu sözler, modern insanın içinde bulunduğu psikozu, gayet açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Yirmili yaşlarında “kesinlikle” diye başlayan cümleler kurabilen, ancak elli yaşına merdiven dayadığında, neyin kesin olup olmadığını bilemeyen bir ‘zavallı’!
Aradaki fark nedir? Aradaki fark, sadece yirmili yaşlarda “kesinlikle” demeden hiçbir söze başlamamak, ellili yaşlara gelince, bu sefer “kesinlikle” demeden “kesin” laflar sarfedebilecek kadar kimliksizleşmek!
Sofizm marazı, sadece bireylerin değil, medeniyetlerin de yaşlılık dönemlerinde ortaya çıkar. (…)
Bunamanın, bunalmanın yol açtığı bir maraz… (…) Yaşlılığa mahsus bir bilgelikle, olgunluk ve temkinle örtülmek istenen bir maraz… Oysa bilgelik, asıl, fikirler sükûn ve istikrâr bulduğu, tefekkür hayatı kemâle erip “kesinlik” (yakîn) kazandığı zaman varolmaz mı? (…)
Yakîne (kesinliğe) vâsıl olmak, bu asil ruhların, yaş yaşamışların, yaşlı olmuşların şânından değil midir?
(…)
Eskilerin tabiriyle söyleyecek olursak, bu söz ya hakikat ifade ediyordur, ya da etmiyordur. Hakikat ifade etmiyorsa ve bir lâf-u güzaf’tan ibaretse, zaten ciddiye alınmaya değmez. Yok eğer hakikat ifade ediyorsa, o zaman, bu sözün sahibi bize bir kesinlikten söz ediyor demektir ki bu da onun kendi iddiasını nakzeder; zira kesin olmayan birşeye hakikat den(e)mez. (…)“ (s.9-11)
No Comments