Modern uygarlık ve tabiat
Bu konuda, sıra dışı gazete yazılarıyla tanınan Süleyman Seyfi Öğün’ün, ABD’de bir hayvanat bahçesinde bir çocuğun bir gorilin korunduğu ve sergilendiği bölüme düşmesi ve çocuğun hayatından endişe duyan görevlilerin görili öldürerek çocuğu kurtarması olayı üzerine fâillere karşı sert tepkisel kampanyaların başlatılması, bunların büyüyerek devam etmesinden hareketle kaleme aldığı anlaşılan bu günkü gazete yazısını düşündürücü bulduğum için o yazıdan bazı alıntılar sunacağım.
“(…) Bu toprakların ontolojik kültüründe ‘tabiat’ın ‘özerk’ bir yeri olmadığını söyleyebiliriz. Bu ‘tabiat’ın hiçbir ‘özel’ manâsı olmadığı anlamına gelmiyor. (…) Tabiattan daha mühim olan, tabiatın neleri gösterdiği, neleri işâret ve/veya sembolize ettiğidir. Tabiat içerdikleriyle değil, gösterdikleriyle manâ kazanır. Hâsıl-ı kelâm; ‘Vahdet’ düşüncesi, cümle varlıkları İlâhî varlığa bağladığı için hiçbir varlık alanına özerk bir manâ yüklenmez.
(…) Tabiatın dengeleri ve çevrimleri içinde sürdürülen bir hayat düşünüldüğünde insanların ona araçsal baktığını söyleyebiliriz. Burada ekme, biçme, besleme faaliyetleriyle yakım, yıkım gibi eylemler iç içe geçer. Bunların cümlesi tabiata müdahaledir. Ama tabiat bütün bu müdahalelere rağmen kendisini yeniler. (…)
Modernlik ise tabiata yönelik müdahalelerin ağırlığını arttırmış ve onun genel çevrimlerini ve kendisini yenileme imkânlarını zora sokmuştur. Garip olan husus, bütün bunlar daha başlangıç evresindeyken, tabiat düşüncesinin özel bir ontolojik değer kazanmış olmasıdır. (…) Tabiat ile ilişkiler düzeyinde bu yeni bakışlar ve yönelişler artık her türlü aşırılığa meşrûiyet kazandırmaktadır. Tahribâtı bu kadar ileriye götüren de budur. (…) Analitik düşüncenin gereği olarak artık kendi çevrimleri içindeki tabiat, kendisine düzçizgiler vehmetmiş olan modern uygarlığın her şekilde anti-tezidir. Tabiat, nihâyet ontolojik bir değer kazanmıştır kazanmasına; ama bu değer bağsız bir ontolojinin eseridir. Sorun da buradadır.
(…) Uygarlığın aşırılıklarını doğrudan uygar hesaplara sokamıyoruz. O zaman analitik düşüncenin yanılsaması üzerinden bunları tabiat soyutlamalarına taşıyoruz. Bu sanki adı konmamış bir din gibi işliyor. Tabiat adeta büyük bir günah çıkarma ayin alanı hâline geliyor. Uygarlıktan yana her türlü şikâyet, bıkkınlık, hattâ nefret duygusu, tabiat tapınağında yankılanıyor. (…) Tabiat varlıklarını kutsamak, uygarlığın onlara verdiği zararlar karşısında tabiat varlıklarının avukatlığına soyunmak geç-modernliğin incelme ölçüsü, hattâ fetişi hâline geldi.
İstiyoruz ki bir yandan uygarlığın bütün nimetleri bizim olsun; bir yandan da tabiatı kendi hâline bırakalım. Bu olmayacak bir duadır. Artık ok yaydan çıkmıştır. Çevrimsel tabiat ile düzçizgisel uygarlık arasındaki çelişki uzlaşmazdır. (…)”
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments