Müellifi Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, mütercimi Ahmed Avni Konuk, yayına hazırlayanı Selçuk Eraydın olan “Fîhi Mâ Fîh” isimli kitaptan (İz Yayıncılık, 8. Baskı, 2009) seçtiğim sözler
“Bu güzel eserin gönüllerimizin inbiği, kimliğimizin mühürü, uzun ve meşakkatli hayat yolumuzun rehberi olması dileğimizdir.” (Bu kitabı yayına hazırlayan merhum Dr. Selçuk Eraydın’ın (1937-1995) kitabı TAKDİM yazısının son cümlesi.” (s. X)
“Ham ervâh (ruhlar) olanlar pişkin ve yetişkin zevatın halinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.” (s.2)
“Ma’lûm olduğu üzere ehlullah cevâmiu’l-kelimdir (birçok manâyı kendinde toplayan).” (s.3)
“AVNÎ der-i inâyetini devr edip durur, / Can ver inâyetinle o bî-rûh heykele.” (Mütercim-i hakîr Ahmed Avni el-Mevlevî; şiirin son iki mısrâsı, s.4) (der-i inâyet: inâyet kapısı)
“Ulemânın şerlisi ümera (emirler, devlet yöneticileri) ziyaretine gidenler ve ümerânın hayırlısı ulemâyı ziyaret edenlerdir.” (s.5)
“Mevkıf-i itâbda (hesaba çekilme/ paylanma durağı) Rabbinin katında hazır olacağını bilip ondan korkarak, nefsini hevâ ve şehvetlerinden nehyeden kimsenin menzil ve karargâhı cennettir.”(s.58)“(…) Sen habîs olan kimselerden habâset ve müfsidlerden (fesadcılar) fesad talim etmek istediğinde, muradına nail oluncaya ve bunu öğreninceye kadar arzunun hilafında olarak bin mekruha ve dayağa tahammül edersin. Halbuki bir mekruh gelmeksizin ve alışık olduğun bazı şeyleri terk etmeksizin, enbiya ve evliya makamı olan kalan daimî hayatının tahsîlini nasıl arzu ediyorsun? Bu nasıl olur? Size ne oldu ki, kolay şey ile nasihat olunduğunuzda buna tahammül etmiyorsunuz. ‘Bazan mekruh gördüğünüz şey sizin için hayırlıdır.’ (Bakara, 2/216)” (s.90)
“Evvele nazar edenler, âhire nazar edenler, ne evvele ne âhire nazar edenler vardır. Üçüncü grubun evvel ve âhir hatırlarına bile gelmez. Onlar Hak’da müstağrakdırlar. Ve diğer bir taife de vardır ki, dünyada müstağrak olduklarından gafletlerinin şiddetine binaen evvele ve âhire bakmazlar. İşte onlar cehennemin gıdasıdırlar. ‘Sen olmasaydın, sen olmasaydın; bu felekleri yaratmazdım.’ hadîs-i kudsisi mucibince aslın Sallallahu aleyhi vesellem olduğu bilindi. Şereften, tevazudan, hilimden, makamat-ı âliyyeden her ne mevcutsa, hep onun bahşiş ve sâyesidir; zira ondan peydâ olmuştur. (…) İnsan böylece Hakk’ın büyük halifesi olur; çünkü o ‘akl-ı küll’ dür (tüm akıl). (…)” (s.98)
“Ancak kalb huzuru ile namaz olur.” buyrulmuştur. Fakat sûretini icra etmek ve rükû ve sücûd eylemek lazımdır ki, maksûda erişesin. Nitekim ‘Namaz kılanlar ki, onlar namazlarına devam edenlerdir.’ (Mearic, 70/23) âyet-i kerîmesinde beyan buyrulan namaz, bu namazın rûhudur; namazın sureti muvakkattır, o dâim olamaz. (…) Ve dâim namaz (salât-ı dâim) ruhdan başkasının güç yetirebileceği namaz değildir. Dolayısıyla ruhun rükuu ve sücudu vardır; fakat bu rükûu ve sücûdu sûret ile görünür (zahir) kılmak gerekir. (s.131)
“Allah ile oturmak isteyen tasavvuf ehli ile beraber otursun.” (s.131)
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir.” (Muhammed, 47/36) (s. 131)
“Temyiz (ayırma) îmandır; küfür (inkâr) ise temyizsizliktir.” (s.133)
“Hayır ve şerden ne söylersen, yine o sadâyı işitirsin. Eğer, ben güzel söyledim, fakat dağ bana çirkin (kabih) cevap verdi diye zannedersen muhâldir. Zira bülbül öttüğü halde, dağdan karga sadâsı veya başka bir ses gelmez.” (s.137)
Nazım olarak tercüme: ‘Takdîr-i ilahiyi bilmez, kul eder tedbir / Meşhur meseldir bu, tedbiri bozar takdîr’ (s.147)
‘Allah kişi ile kalbi arasına girer.’ ( Enfal, 8/24) (s.147)
‘ Tâ Hâ. Biz Kur’an’ı sana zahmet çekesin diye indirmedik.’ (Tâhâ, 20/1-2) (s.148)
“Baş odur ki onda bir sır ola. Yoksa bin baş bir pula değmez.” (s.149)
No Comments