Muhyiddin İbn Arabî’nin “Fütuhat-ı Mekkiyye” isimli eserinin Ekrem Demirli çevirisiyle (Litera Yayıncılık, 2011) 16. Cildinin başlarından alıntılar

 

Şeriatı akıl ve iman kabul eder / Aklın ölçüsü ve terazisi var / Allah katında bilgiler var, onları bilemez / Terazisi üstün derin akıllı bilir onları / Akıl ve iman var sadece, ortak olurlar tenzihte / O zaman hüsrana uğramazlar” (…) (s.17)

“Allah şöyle buyurur: ‘İman eden ve Salih amel işleyenler pek azdır (ma-hüm). (Sâd,38/24) Ayette geçen ma edatı zaid (artı) sayılırsa anlam böyledir. Az olanlar Allah’a iman edenlerdir, çünkü Allah’ı birleyenler (gerçekte) O’nu O’nunla birleyenlerdir. Allah’ı -O’nunla değil- nefislerine göre birleyenler tevhide şirk katanlardir. (…) Fıtratta tevhid bulunmayınca, Muvahhid (Allah’ı birleyen) olduklarını iddia edenlerin çoğunda şirk (Allah’a ortak koşma) bulunmuştur. Bu itibarla insanı tevhide ancak yükümlülük sevk edebilir. Allah onları yükümlü tutunca, çoğu insan yükümlü tutuldukları amelleri/işleri yerine getirebilmelerini sağlayan bir nefs gücüne sahip oldukları için yükümlü tutulduklarını zannetmiş, bu nedenle onlarda saf tevhid gerçekleşmemiştir. Oysa Allah’ın onları yükümlü tutmasının nedeni nefislerine nispet ettikleri fiiller hakkındaki (bu fiiller bizimdir şeklindeki) iddialarıdır. Allah ise teklifle birlikte -müşahede ehlinin yaptığı gibi- fiilleri Allah’a izafe ederek Allah sayesinde -yoksa nefisleriyle değil- fiilleri sahiplenmekten uzaklaşmalarını talep etmiştir.” (s. 18)

Bu zikre devam eden zâkire zikir, iman esnasında -çünkü Allah onların Allah’a iman ettiklerini bildirdi- (amelleri kendilerine izafe etmek edenlerşeklinde) şirke düşen kullar adına Allah katında mazeret bulabilme imkânı verir. Bu iman, ‘Bâtıla iman edip Allah’ı inkâr edenler’ (el-Ankebut, 29/52) ayetinde söylenenleri derinden düşünenler için büyük bir iyilik ve inâyettir. Onlar (şirke düşerken) varlığı olmayanı var saymış, var olanı kendi inançlarında ortadan kaldırmışlardır ki, o Allah’dır. Allah bu durumu setr yani örtmek diye isimlendirdi. Kendisini örttükleri ölçüde Hakk’ın varlığı onlardan perdelenmiştir; çünkü O’nu tasavvur etmeden kendisini ‘örtmemişlerdir’. Tasavvur ettikten sonra O’nu örtmüş ve kâfir (örten) olmuşlardır.” (s. 18-19)

(…) Tasavvur eden tasavvurundan dönse bile o varlık sürer. Yaratılmış öyle değildir: Onu tasavvur ettiğinde tasavvuruna bağlı varlığı ortaya çıkar; tasavvur ettiği gibi olmadığı belli olunca tasavvurun yok olmasıyla varlığı ortadan kalkar. Bu durum Allah ile yaratılmış arasındaki bir fark olduğu kadar aynı zamanda insanların çoğunun bilmediği ince bir bilgidir. Bu nedenle âlemde şirk gerçekleşmiştir. Çünkü Allah bütün inançların suretlerini kabul edici, hatta bizzat o sûretlerin kendisidir. Böyle olmasaydı zaten ilah olmazdı. Allah’ın varlığını bildiren vahyi duyan insan, rivayeti duyduğunda tasavvur ettiği şekilde O’na iman eder. Demek ki insan tasavvur ettiğine iman etmiştir. Allah ise her tasavvurda bulunurken o tasavvur(lar)a aykırı bir tasavvurda da bulunur. O halde insanların çoğu Allah’a iman ederken şirk katarak iman etmişlerdir. Bu durum onların Allah hakkında elde ettikleri ilave bilgilerden kaynaklanır. Bununla birlikte her ilave bilgide Allah hakkındaki tasavvur bir öncekinden farklı olsa bile bütün tasavvurlarda sadece Allah vardır. Dolayısıyla Allah âyet-i kerîmeyi insanların mazeretlerini ortaya koymak üzere zikretmiş ve tevhide değinmemiştir. Tevhide değinmiş olsaydı, iman varken şirk koşullarını belirten cümlenin anlamı olmazdı. (…)” (s.19)

Darlıkta ve genişlikte Allah’tan sakınan kimseye / Rızık verir Allah beklemediği yerden / Hem manevî hem maddi rızıklar / Geceleyin yürütürken Rab olarak razı ol O’ndan / Hem zaman içinde ve hem zamanın dışında / Kendi tabiatı üzere yürüyen kimseye aldırış etme / Varlığım olmasaydı ve ed-Dehr olmasaydı bakmazdı / Benim gözlerim emir âleminden hiç kimseye

Allah şöyle der: ‘Allah’tan sakınırsanız sizin için bir Furkan yaratır.‘ (el-Enfal, 8/29) Bu âyet ‘Onun adına bir çıkış yaratır’ (et-Talak, 65/2-3) âyetiyle aynı anlamdadır. Böylece muttaki, içinde bulunduğu durumdan çıkar ve başka bir duruma geçer. Çünkü o yokluğa çıkmış değildir, sadece varlıktan yine varlığa çıkmıştır. Var oluşunun ardından âlemin durumu budur. Var olduktan sonra bir daha yokluğa dönmesi imkânsızdır. Allah şöyle der: ‘Bütün işler Allah’a döner.‘ (Âl-i İmrân, 3/109) O Hak Varlıktır. Bu âyetin doğruluğuyla âleme bir iş sirayet etmiştir. Onu sadece hükmü olmayan nadir kimseler kabul eder. Varlığa yayılan bu durum, halinden razı kimseyi görmemen demektir. Bunun asıl bir illeti vardır o da Hakk’ın her nefes gününde (her anda) bir işte bulunmasıdır. İşte âlemi harekete geçiren şey, Hakk’ın kendilerinde bulunduğu ilahi işlerdir. Bu nedenle âlem bulunduğu bir durumdan başka birine intikal etmek ister. (…) Hem içinde bulunduğu durumdan razı olup hem intikal talep eden insan, birleştirmek ve cem’ etmek isteyen biridir. Buna mukabil âlemin çoğunluğu içinde bulunduğu halinden razı olmadığı için yer değiştirmek ve intikal etmek ister. O halde salih olsun veya olmasın, halinden memnun ve razı olan kimse bulamazsın! Bu durum âleme yayılmış bir özelliktir. Mesela her insanın yaşadığı devri kınayıp geçmişi övdüğünü görürsün! Halbuki onun zamanı bu yaratılışın kendisinde var olduğu halidir. Başka bir ifadeyle zamanı Âdem’in dünyada var olduğu andan itibaren içinde Âdemoğullarinin bulunduğu bir vakittir. Hz. Âdem’in bile kendi diliyle şöyle dediği aktarılır: Şehirler ve üzerinde yaşayanlar değişmiş / Yeryüzü çirkinleşmiş ve toza bulanmış. Yaşadığı günü kınayıp dünü överken insan hep aynı insandır. (…) Bu kınama doğal bir durumdan kaynaklandığı gibi yer değiştirme ve intikal talebi de ilahî şe’nlerden (tecellîlerden -a.a.-) kaynaklanır. Ârifler içinde bulundukları vakti kınamaksızın ilahi şe’nler nedeniyle intikal isterlerken ârif olmayanlar doğal bir şekilde içinde bulundukları vakti kınayıp ilahi şe’n nedeniyle intikal etmek isterler. İlahi şe’n farkında olmadıkları yönden kendilerini harekete geçiren sebeptir. (…)” (s. 20-21)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked