Müslümanlık ve Halk Müslümanlığı
Prof.Dr. İsmail Kara‘nın Derin Tarih isimli aylık derginin Ekim 2023 sayısında “Halk Müslümanlığı Müslümanlığın Ne Kadarına Tekabül eder?” başlıklı düşündürücü ve istihzalı (ironik) bir yazısı çıktı. O yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
Yazının özü mahiyetinde sayılabilecek ilk bölümden alıntılar: “Halk Müslümanlığı bir bölgenin, bir kültürün, bir medeniyetin İslâmiyet öncesine ait bilgiye-anlayışa, inançlara, teâmüllere (işlere, yerleşmiş örf ve âdetlere), yaşama tarzına, gündelik hayata dair çeşitli unsurlarının Müslüman olduktan sonra da o memleketin insanları ve kültürleri arasında bir şekilde varlığını sürdürmesi vedinî bilginin / anlayışın ve hayatın içinde yer alması olarak tanımlanabilir. Burada halk, içiçe geçmiş bu iki veya daha fazla unsuru, yani İslâmiyet’le geleni ve İslâmiyet öncesine ait olanı birbirinden ayırdetmeden, bir bütünlük içinde ve eşit seviyede anlar, sahiplenir ve yaşar. (…)“
“Belki de bu yüzden eski oryantalistlerin kendileri için en tehlikeli gördükleri şey Halk Müslümanlığı idi.
Birbiriyle hem irtibatlı hem de ayrı iki mesele var önümüzde. Biri şöyle özetlenebilir: Dinler vepeygamberler mevcut dinî, kültürel, tarihî, medenî ve hattâ coğrafî şartları kabul etmek veya o gün için yaşanan hayatı ve yerleşik gelenekleri küçük tashihlerle sürdürmek üzerine değil, köklü bir değiştirme ve dönüştürme daveti ve davasıyla yola koyulurlar. İnsanları dalâletten hidâyete, karanlıktan aydınlığa ( zulumâttan nûra), küfürden imana çağırırlar. Bu bakımdan dinlerin tabiri câizse inkılapçı bir karakteri vardiır. Aslolan (mevcut) “hayata uymak değil hayâtı Hakk’a uydurmaktır; “kıbleyi değiştirmek”tir. (…)
Mevcut şartlara ve düşünme-inanma-yaşama biçimlerine karşı bir davet-tebliğ her türden iktidara, mevcut hiyerarşilere, kurulu düzenlere, bunlarla birlikte oluşmuş ve onları ayakta tutan kültürlere ve dillere-ifade biçimlerine de muhalif-aykırı bir yapı gösterecektir. (…)
Mekke müşriklerinin (Allah’a ortak koşanlarının) Hz.Peygamber’e karşı sert tepkilerinde bunlar açık olarak ve ısrarla, hınçla vardır. (…) Aldıkları peygamberâne cevabın “redd”ettikleri yanında bunlar, ‘bu (eski) üstünlük ve iktidar türleri’ hafif kalacaktır. “Sağ elime güneşi sol elime ay’ı koysanız davamdan / davetimden vazgeçmem.” (…)
Peygamber ve yeni davet dinî aslına irca edecek, tahrif edilen ve edilmeyen ayırımı yapacaktır. Bu da insanlık tarihinin seçilmiş bir hattını, bu hat üzerindeki tecrübelerin tamamını, geçmişi (geleneği) sahiplenme manâsına geliyor.
Çift taraflı çalışan bu yapı İslâmiyet’in temel ibadetleri arasında herhalde en fazla hac ibadetinde müşahede edilebilir. Hac ibadetinin farz ve vâcib seviyesindeki hemen bütün unsurları (Kâbe, tavaf, sa’y, vakfe, şeytan taşlama, kurban kesme ve ayrıca zemzem…) esas itibariyle Hz.İbrahim’e, oğlu Hz.İsmail’e, zevcesi Hz.Hacer’e kadar yani Hıristiyanlık ve Yahudilik öncesine doğru, onları da içine alacak şekilde uzanmaktadır.
Şuna da işaret etmekte fayda var; önceki ilâhî dinlerden farklı olarak Kur’ân-ı Kerîm değişmeden bugüne kadar geldiği, Hz.Peygamber’in tatbikâtı- yaşayışı da çok büyük ölçüde tesbit edilerek bugüne kadar kesintisiz aktarıldığı için örflerin ve âdetlerin (geleneğin) dinin, dinî hükümlerin yerine geçme ihtimali esas itibariyle yoktur. (…)
Halk Müslümanlığı başlığı altında farklı önceliklere veya farklı ilim dallarına göre birden fazla tanımlamadan, husustan ve unsurdan bahsedilebilir. Fakat bunlardan ikisi temas etmek istediklerimiz açısından önemli. Biri, bir bölgenin, bir kültürün, bir medeniyetin İslâmiyet öncesine ait bilgiye- anlayışa, inançlara, teâmüllere, yaşama tarzına, gündelik hayata dair çeşitli unsurlarının Müslüman olduktan sonra da o memleketin insanları ve kültürleri arasında bir şekilde varlığını sürdürmesi ve dînî bilginin-anlayışın ve hayatın içinde yer alması Halk Müslümanlığı adlandırmasına bitişen elemanlardan biridir. (Çok değil biraz geriye gittiğiniz zaman zâten dinin / dinî kültürün dışında olan bir şey yoktur ve bu husus bizim memleketimiz açısından, büyük ihtimalle bugün bile önemlidir.) Halk, büyük Müslüman kitle (sevâd-ı azam) içiçe geçmiş bu iki veya daha fazla unsuru, yani İslâmiyet’le geleni ve İslâmiyet öncesine ait olanı birbirinden ayırdetmeden, bir bütünlük içinde ve eşit seviyede anlar, sâhiplenir ve yaşar.”
No Comments