“Nebiler Neyi Bilirler?”

 

Ahmet Ayhan Çitil‘in bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden, 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘in Mayıs 2023 sayısında çıkan yazısının ( Sayı: 9, s. 74-78) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Başlıktaki sorunun cevabını tam olarak vermeye çalışmak Nebi olmayanların yetkinliklerini aşar. Nebilerin bildiklerini ya da kendilerine bildirileni bize açtıklarında, cehdederek iletileni anlayabilir veya tecrübelerimizdeki karşılığını görebiliriz, fakat söz konusu bilgiyi ihata edebileceğimizi söyleyemeyiz. Öte yandan bu soruya, basitçe “Nebiler nerede olduğumuzu bilirler” diyerek cevap verebiliriz.

Bahsi geçen Nerede? sorusu ile kast edilen uzay -zamanda bir konum değildir, Yaşayan, tecrübe edinen, doğan, ölen, (…) insanoğlunun varlığını borçlu olduğu mekândır. Onlar bu mekânın bir sâhibi olduğunu bilirler. Bu sorunun cevâbı onlara mekânın sâhibi tarafından ifşa edilmiştir (vahyedilmiştir). Bu genişlikte ele alındığında kastedilen mekân tüm mevcûdâtın içine yerleşerek varlık kazandığı ve varoluşa kaynaklık teşkil eden sahnedir.

Biz bu itibarla kaynak teşkil eden bir sahnede var oluruz. Bu sahneye içinde varlık kazandığımız mahal de diyebiliriz. Lâkin insan, hem bedenli hem de çok farklı zihnî melekelere sahip bir varlık olarak kendisini doğumundan itibaren bir sahneler çoklusu içerisinde bulur. O sahneleri tanır, o sahnelerde kendini tanır. Kaynak teşkil eden sahne “hep orada” olsa da onu unutma eğilimine girebilir. Bilmek, insanın bu sahneleri, sahnelerdeki var olanları ve onlarla irtibatı dahilinde kendisini tanıması, aşinalık kazanmasıdır. Her insan (ve her canlı) her bulunduğu sahnede çok farklı boyutlarda, çok farklı konumları işgal ederek var olur. Üstelik bu konumlar sâbit de değildir; insan aynı sahnede farklı konumlara geçiş yapabilir. İşgal edilen her bir konum sahneyi farklı bir nokta-i nazardan seyretmeye vesile olur. Bilmek, sahnedeki konuma göreli birhal alır. Dolayısıyla sahnedeki farklı boyutların ve konumların bir dökümünü yapmaksızın, bilmenin hakkıyla çözümlenmesi mümkün değildir.

Bu nokta-i nazar çokluğunun varlığı, bilgiyi imkânsız veya göreli kılmaz. Hakkını vererek bilen lçin bilinenin kesinliğinden her zaman söz edilebilir. Sahnedeki konumlanma bilinenin içeriğini, kapsamını, kesinliğini değiştirir. Hakikatin ifşası olarak bilgi, bilgi edinenin hâline kayıtsız değildir. Peki yukarıda anılan bu boyutlar ve konumlar neler olabilir?

Her bilme bir farkındalık, bir aşinaık, bir tanışıklık içerir. Söz konusu farkındalığın düzeyi sahneyle ilişkilenme ve hemhâl olma süreçlerinde değişiklik gösterir. Bazıları bir sahnede var olurlar ama o sahneyi hiç farketmezler. Bu bir tür cehalettir. Sahneyi bilen birisi, dışarıdan bir nazarla o kişilerin farkında olmadan içinde bulundukları sahneyi teşhis edebilir.

Bazıları yeni bir sahneyle karşılaştıklarını fark ederler lakin o sahneyi bir yabancilaşma kipinde tecrübe ederler. O sahnededirler ama oranın yabancısıdırlar. Bazıları bu yabancılaşmayı aşıp sahnedeki unsurlara, varsa usûllere, yollara, yordamlara âşinalık kazanabilirler. Bu farkındalık kısa veya uzun süren muğlaklıklar lçeebilir. (…).

İnsan, hem bedenli hem de çok farklı zihnî melekelere sahip bir varlık olarak kendisini doğumundan itibaren bir sahneler çoklusu lçerisinde bulur. O sahneleri tanır, o sahneler de kendini tanır. Kaynak teşkil eden sahne “hep orada” olsa da onu unutma eğilimine girebilir. Bilmek, insanın bu sahneleri, sahnelerdeki var olanları ve onlarla irtlbatı dahilinde kendisini tanıması, aşinalık kazanmasıdır.”





yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked