Merhûm Nuri Pakdil ile ilgili olarak üçüncü kez yazdı Rasim Özdenören
Rasim Özdenören’in son üç yazısı Nuri Pakdil’le ilgili. Başlıkları sırasıyla şöyle bu yazıların:”Nuri Pakdil”, “Pakdil’in ardından” ve bu günkü yazısı: “Nuri Pakdil: Muhalif bir seciye”. Nuri Pakdil’i en iyi tanıyan pek nâdir yazarlardan biri (Allah hayırlı ve sağlıklı ömür versin kendisine) olan Rasim Özdenören’in merhûm hakkındaki bu üçüncü yazısının bazı yerlerine değineceğim, bazı yerlerini de alıntılayacağım.
İlk cümlesi aydının temel özelliğine vurgu yapıcı: “Aydının temel özelliği muhalif tavrında tecelli eder.” Böyle diyor ve W. Mills’in bir kitabından bir sözünü aktarıyor: “Sıradan insanlar, yaşadıkları gündelik hayatın dünyasını aşacak güçte değildirler.” Ve ardından sıradan insan hakkında kendi gözlemlerine, tecrübesine dayalı olduğu anlaşılan tesbitlerini ifade ediyor. Birbirini izleyen, anlam bütünlüğü gösteren üç cümlesi:”Büyük değişimler onun denetimi dışında gerçekleşir. Ama bu değişimler onun hareketlerini ve dünyaya bakış tarzını etkiler. Bu değişimin baskısıyla, sıradan insan kendini güçsüz ve amaçsız bırakan bir çağın insanı olmaya itilir.”
Yazara göre, “Sıradan aydının ulaşabildiği en yüksek düşünce düzeyi kendi bireysel mutluluğunu sağlayıp ferahça yaşamaktan ibarettir.” Ona yeteni de şu çarpıcı cümlesiyle ifade ediyor: “Ona, olan biteni kendi vehminin prizmasından görmek ve değerlendirmek yeter.” Bu aydının dünyasını karanlık olarak niteliyor ve onun kendi kişisel sorunlarının dışına çıkamayacağını belirtiyor.
“Asal aydın”ı “kişisel sorunlarını aşmış biri” olarak görüyor/düşünüyor; onun başkasının kişisel sorunlarına da ilgi duyabileceğini ama bu ilginin bile kendi kişisel çıkarını aşan bir düzlemde gerçekleşeceğini söylüyor.
“Gerçek aydın, aykırı gördüğü her durum karşısında muhalif tavrını izhar eder.” diyor ve merhûm Nuri Pakdil’in tavrına getiriyor sözü şu vurgulayıcı ifadesiyle: “Nuri Pakdil’in tavır koyucu kişiliği tam da bu noktada ortaya çıkıyor.”
“Yazılarında da gündelik yaşantısında da aynı tavrı sergiler.” derken merhûmun dünyasının ömrünce kendi içinde bölünme veya farklılaşma yansıtmadığını söylüyor yazar ki, bunun çok sıradışı bir hâl olduğu açıktır.
Ve benim de nâçizâne merhûm Nuri ağabeyde gördüğüm, tanık olduğum, kendimi birlikteyken hep sıradışı bir saygı ve hayret hâlinde hissettiğim şu özelliğine vurgu yapıyor yazar:
“Onun, sürekli uçlarda konuşlanan karakteri başka türlü davranmaya da müsait olmadı. Aşırılıkları yaşadı. Sevgisi de nefreti de uç noktalarda seyretti. Onun dostu sonuna kadar onun dostudur. Dostluğunu bırakınca da bir daha dönüp arkasına bakmaz. Bakmadı.”
Yazarın şu tesbiti sanıyorum merhûmu azıcık da olsa tanıyan her kişiye düşündürücü ve ürpertici gelecektir:
“Onun seciyesini ve ilkelerini bilmeden ya da onları göz ardı ederek onunla konuşmak, iletişim kurmak isteyen hüsranla karşılaşır. Bu hüsranı yaşamış olanlar vardır…”
Yazının son üç cümlesinden oluşan bölümü:
“O, kurulu düzen karşısında asla tutuculukla yan yana gelmedi. Tutucularla buluşmayı reddetti. Sürekli sorgulama halindeydi: kendini, toplumunu, çevresini, düzeni sorguladı. Sorgulayarak yaşadı ve öylece kendi ölümsüzlüğüne ulaştı.”
No Comments