Okurken karşılaştığım kelimelerden bazılarının sıradışı anlamları üzerine (okuduğum kitaplardan ve değerli sözlüklerden)

 

Hayâl , âlemlerin hepsinin heyûlası (aslı ve rûh-i a’zamı); hayâtın aslı, onun aslı da Âdemoğlu. Hak Sübhanehu ve Teâlâ hazretlerinin zuhurunun kemâli kendisinde olan zât (esas).

Zât , her isim veya sıfat ki, bir şeye dayanmıştır, işte o şey zât’tır. Mevcûd iki türlüdür. Biri sırf mevcûd, o da Zât-ı Bârî‘den (yaratıcı zât) ibârettir. Diğeri adem‘e(yokluk’a) katılmış olan mevcûddur, bu da mahlûkata ilişkin zâttır.

Mukaddes müteali (aşkın) Hakk’ın Zatına gelince, O, kendinin yüce varlığı olan nefsinden ibârettir. Çünkü Zatullah, bi-nefsihî (nefsi ile) kâimdir. Hüviyetiyle esmâ ve sıfâta (isimlere ve sıfatlara) müstehak olan o Zât’tır. Kendindeki her bir kudsî ma’nâ ile gerektiren her sûretle sûretlenir.

Yani her na’tının (vasıflandırmasının) gerektirdiği her vasıf ile muttasıftır. Kemâlinin gerektirdiği her kavrama delâlet eden her isim, O’nun varlığı için hak-kazanma durumunu göstermiştir. Tenâhî’den / Sona erme’den berî (temiz) olmak ve olumsuzlamayı idrak ile vasıflanma, kemâlâtı cümlesindendir. Dolayısıyla bu kemâlâtın idrak olunamaması ile hükm edilmiştir. O kemâlâtı idrâk eden elbette kendi zâtıdır. Çünkü kendisinde cehlin varlığı muhâldir (imkânsızdır).

Yine bilinmesi gereken bir husus: Allah Teâlâ hazretlerinin Zât’ı, ahadiyyetin gaybıdır. Ahadiyyet hakkındaki sözlerin, ifadelerin hepsinin ortaya çıkması bir yöndendir. Onların ahadiyyet ma’nâsını tamamıyla alamaması ise çok yönlerdendir. Dolayısıyla zâtî ahadiyyet ne bir ibârenin kavramıyla, ne de bir işaretin bilinmesiyle idrak olunabilir. Zât-ı ilâhînin varlıkta ne münâsibi, ne mutâbıkı, ne aykırısı , ne de zıddı vardır.

Dolayısıyla, terim açısından onun ma’nâsı için söz ve ifade yoktur. Bunun içindir ki, halk için onu idrak zorunlu olmaktan çıkmıştır. En küçük ve en büyük tarifler onu câmi (toplayıcı) olamaz. Senden başka mevcûdu isbât tasavvur ettiğimde, başka hiçbir mevcud bulmuyorum.

Bir kasîdeden:

Âlemleri gaybdadır, tehlikeleri azîmdir / Göz onu görmez, hudud onu ihata edemez / İbâreler kâsır, işâretler zâyi / Âlîdir, felek değil; rûhdur, melek değil. / Melikdir, mülkü vardır / Gözdür, basar değil; ilimdir, haber değil; fiildir, eser değil

Hak Sübhânehu ve Teâlâ hazretleri bu Allah ismini, insan için mir’ât yaptı. İnsan vechi (yüzü) ile o aynaya bakarsa “Allah var, O’nunla beraber hiçbir şey yok” sözünün hakikatini bilir ve sem’inin sem’ullah olduğu; basarının basarullah olduğu, kelâmının kelâmullah olduğu, hayâtının hayâtullah olduğu; ilminin ilmullah olduğu; iradesinin irâdetullah olduğu, kudretinin kudretullah olduğu kendisi için münkeşif (açılmış) olur; ve bu inkişaf (bir sırrın veya hâlin görünmesi) asâlet yolu iledir. Cenâb-ı Hak Kur’anda : “Allah sizi ve sizin ef’âlinizi (fiillerinizi) yaratmıştır.” (Saffât,37/96) buyurmuştur.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked