Ömer Türker’in Evrim Risâlesi Kitabı’ndan bazı alıntılar
Ketebe Yayınları‘ndan (1009.), Ömer Türker Kitaplığı dizisinin bir kitabı olarak çıkan (1. Baskı Eylül 2023 İstanbul) bu kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Bütün canlıları sudan yaratan, insana kendi ruhundan üfleyerek ona düşünme ve konuşmayı ihsan eden Allah’a hamdolsun. İnsanın varoluşa ilişkin idrakinin kemalini temsil ve beyan eden Hz. Muhammed’e (sav), onun tebliğini mamur dünyaya ulaştıran ve ifade ettiği hakikatlere vâris olan ashabına ve bütün dönemlerde onun yolunu izleyenlere sonsuz salât ve selâm olsun. (…) Bu kitapta evrim teorisinin kapsamlı bir anlatısı hedeflenmediğinden tartışmayı mümkün kılacak şekilde icma edilen (toplanılan) görüşler esas alınmıştır. Bu sebeple başlangıçta oldukça muhtasar (kısaltılmış) şekilde evrim teorisinin bir anlatısı verilmiş, ardından İslâm düşünce geleneklerinden hareketle teorinin temel iddialarının ayrıntılı bir tahliline geçilmiştir. (…) (Ömer Türker‘in ÖNSÖZ’ünden )
“(…) Medeniyet kelimesi, bir arada yaşayan insanların karşılıklı ilişki içinde geliştirdikleri bütün olgulara işaret eder. (…) Dayandığı bilginin açıklama gücü bulunmadığına inanılan hiçbir medenî olgu varlığını idâme ettiremez. Bazen bu inanç yanlış bile olabilir. Yani insanlar bir bilginin yanlış veya işe yaramaz olduğuna karar verirken hata edebilir, propagandaların etkisinde kalabilirler. Dolayısıyla da bilimsellik vasfını vermeyebilirler veya daha önce verdilerse iptal edebilirler. Ya da bilginin yanlışlığı açığa çıkmış ve bilimsellik vasfını kaybetmiş olabilir. (…) Bir yerde bilimsel bilgi yoksa orada kapsamlı ve ayrıntılı bir medenî hayat da kurulamamış demektir. Dolayısıyla medeniyetin tarihi gerçekte o medeniyetin kurumlarını inşa eden bilimler ile bu bilimlerin uygulamasını ifade eden tecrübenin tarihidir.
(…)
İslâm düşünce geleneği kapsamında bulunan bilim gelenekleri, modern bilimin gelişmesiyle pek çok alanda ya açıklama gücünü yitirme ya da yeni dönemin bilimsel açıklamalarıyla uyumsuz duruma düşme sorunuyla yüz yüze kaldı. İnsanlık tarihinin muhtelif dönemlerine dâir bilgilerimiz göstermektedir ki her dönemde bilimsellik payesini temellük eden (kendine mâl eden) bilgiler bütünü, önceki dönemlerin bilimsel kabûl edilen bilgiler bütününe nispetle kimi zaman yalnızca farklı açıklama önerir ama bu açıklama, dönemin beklentilerini karşılamaya daha elverişli olur. Modern dönemde özgürlük ve eşitlik kavramlarının adâlet ve nizam kavramlarına tercih edilmesinde olduğu gibi, özellikle dönemlere hâkim olan siyasî ve toplumsal değerler, farklı açıklamalardan birinin diğerine tercih edilmesine yol açar. (…)
Evrene ilişkin klasik ve modern bilimsel açıklamalar bir bütün olarak dikkate alındığında modern bilimin geniş yelpâzeye yayılan bir başarı listesi olduğu söylenebilir. Bu alanlardan biri biyoloji çalışmalarıdır. Canlılığı ve canlıların yaşam evrelerini inceleyen bilim olan biyoloji, özellikle evrim teorisiyle birlikte geleneksel açıklamalardan kökten şekilde farklılaşan bir açıklama modeline ulaştı. Yirminci yüzyılda fizik ve matematik bilimlerin diğer bilim dallarıyla da irtibatı tesis edilerek muhkem hâle getirilen bu model, aslında modern bilimin genelde evren özelde fiziksel dünya tarihi açıklamalarından oluşan anlatısının en bilinen kısımlarından biridir. (…) Zaman zaman İslâm düşüncesi tarihi çalışanlar, özellikle bir kısım filozofların canlıların farklılıklarının dört unsurunun muhtelif seviyelerdeki karışımlarını ifade eden mizaç aralıklarına dayalı açıklamalarını, modern evrim düşüncesinin öncüsü veya evrimin klasik dönemdeki savunusu sayarlar. Hicrî ilk yüzyıllardan itibaren Câhiz gibi düşünürlerin kitaplarında gördüğümüz doğal çevrenin belirli bir canlıya etkisine ilişkin gözlemleri de bazen destekleyici unsur olarak kullanırlar. Bilhassa Câhiz, canlıların doğal çevrenin etkisiyle istihâleye (imkânsızlığa), dönüşüme uğradığı hattâ kimilerine göre bu dönüşümün yavrulara da geçtiği düşüncesini aktarır. Bu anlamda canlılarda bir tür dönüşüm olduğunu ifade eder. Fakat şimdiye kadar yapılan araştırmalar göstermektedir ki, klasik dönemdeki anlatılar, gerçekte bir canlının milyonlarca yıllık süreçte türsel evrimlerden geçerek dünyadaki canlı çeşitliliğini oluşturduğuna dair herhangi bir iddia ve açıklama barındırmaz. (…) Fahreddin er-Râzî (ö.606/1210) sonrası dönemde yetişen Nasîrüddin et-Tûsî, Seyyid Şerif el-Cürcânî ve Ali Kuşçu gibi, yaşadıkları çağda aynı zamanda fizik ve matematik bilimlerin ulaştığı bilgi ve idrâk düzeyini temsil eden kelamcılar, çalıştıkları alanlara önemli katkılar yapmışlardır. (…)
Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısı, canlılığın tarihi hakkındaki bilgileri epeyce değiştiren ve sonraki yıllara damgasını vurarak canlılıkla ilgili bütün araştırmaların seyrini etkileyen bir teoriye şahitlik etti: evrim teorisi. Evrim düşüncesini, Darwin ve Wallace aynı tarihlerde fark etti ve Darwin’in hakperest tavrıyla iki bilim adamının makalesi aynı toplantıda beraberce okundu. Teorinin özü şuydu: Canlılar, sanıldığı gibi müstakil türler halinde def’aten (birden) meydana gelmemiştir. Hayat suda başlamış ve sudan karaya doğru evrilmiştir. Bu süreçte çevre şartlarına uyum sağlama becerisi gösteren canlılar, evrimleşerek muhtelif türler oluşturmuştur. Evrilme, olmuş bitmiş bir süreç değildir, hâlâ devam etmektedir. Milyonlarca türden oluşan canlılar, çevreye uyum sağlama çabasında doğal bir seçilimle hayatta kalmıştır. Yaşadığı çevrenin şartlarına uyum sağlama yeteneği daha gelişmiş canlılar, evrimleşerek hayata tutunmuşlardır.
BuTeori, başlangıçta kısmen kaba dursa da özellikle Mendel’in genlere ilişkin çalışmalarıyla dakikleşmiştir. Aslına bakılırsa evrim teorisini doğrulamayı amaçlayan biyoloji çalışmaları da hâlâ devam etmektedir ve bu hususta muazzam bir kitabiyat (literatür) oluştuğu söylenebilir. Kuşkusuz karşı görüşlere dayalı bilimsel araştırmalar da mevcuttur ama bunlar, bilimsel söylemin merkezinde yer almazlar. Canlıların hayatına ilişkin deneysel veriler arttıkça evrim teorisi de gücünü artırmaktadır.
Belirtmek gerekir ki evrim teorisi, ne canlılığın kökeni veya ilk hayat formlarının nasıl ortaya çıktığını açıklamak ne de evrenin bütününü açıklamak amacındadır. Evrim esas itibarıyla yerekalnızca biyolojik süreçlerle ilgilidir. Nasıl oldu da canlılık ortaya çıktı sorusuna cevap vermeyi amaçlamaz, canlılığın varlığını kabul ederek, nasıl dönüşüm geçirdiğini ve çeşitlendiğini açıklamağa çalışır. (…) Yani bir bilim dalındaki temel veya tali bir teoriyi, bilim dalının kendisinin dahi evrenin nasıl meydana geldiğine cevap vermek gibi bir amacı yoktur. (…)”
No Comments