Ömer Türker’in “Ahlâk-Yeni Bir Yaklaşım” kitabının (Ketebe Yay. 4. Baskı Ekim 2020) başlarından alıntılar
“Bu kitap, ahlâkın gücü ve işlevlerini önemli ölçüde hukuka ve siyasete bıraktığı modern dönemde ahlâk alanında bir krizle karşı karşıya olduğumuz kabulüyle yazılmıştır. Kriz hem modern dönemi inşa eden Batı düşüncesinde hem de Batı düşüncesinin şu veya bu açıdan etkisinde kalan diğer medeniyetlere kendisini hissettirmektedir. Bugün ahlâkın fâili olarak insan, iyinin yitirildiği ve ahlâkın aslî sorusunun unutulduğu bir bireysel ve toplumsal hayata mahkûm olmakla sınanmaktadır. Bu sebeple bu kitapta tanım, anlam ve eylem olarak iyiye ulaşmanın bir çerçevesi çıkarılmaktadır.
Elinizdeki kitapta ahlâkî farkındalık, tecrübe ve kararların oluşum süreci tartışılmaktadır. Bu anlamda kitap ahlaka yeni bir bakış getirmekte ve ahlâk için nesnel bir zemin oluşturmaktadır. Ahlâkîliğin sorgulandığı günümüz dünyasında bu nesnel zemin siyasetten iktisada, sanattan topluma tüm alanlarda kurucu bir rol oynayacaktır.” (Kitabın arka kapak dış yüzü)“Kitabın temel amacı bağlamında ahlâkın temel meselelerinin genel bir anlatımını yapmak benim hedeflerim arasında yer almadı. Her ne kadar eksik tarafları olsa da Türkçede hem Batı ahlâk düşüncesi hem de İslâm ahlâk düşüncesi hakkında böylesi kitaplar bulunmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki kitap, münhasıran benim ahlâkî tefekkürü taşımak istediğim mecra ve seviyeye işaret ettiği ölçüde maksadına ulaşmış olacaktır. İşaret ettiği ölçüde diyorum çünkü pratik felsefe alanını bir ahlâk teorisi olarak yeniden inşa etmeyi amaçlayan bir kitap üzerinde çalışıyorum. Şayet tamamlamak müyesser olursa ikinci kitap, ahlâki tefekkürün ulaşması gerektiği mecra ve seviyeye bir işaret olmaktan çok bizzat oraya taşınması işini üstlenecektir. Bu kitap ise ahlâk alanıyla yakından ilgili başlangıç seviyesindeki okurun temel meselelerle irtibat kurabileceği ve ahlak hakkında tefekküre giriş yapabileceği, orta ve ileri düzeyde bir okurun ise varmak istediği hedefi açıklıkla görebileceği bir seviyede kaleme alınmıştır.” (s. 8)
“Kitap, yaklaşık üç asırdır sadece siyasi ve ilmî değil aynı zamanda ahlâki buhranın da pençesinde yoğrulan İslâm ümmetinin ahlâkî tefekküründe katkı sağlayabildiği ölçüde bahtiyar olurum.” (s. 9)
“İslâm geleneğinde ahlâk düşüncesi, İslam’ın bir din olarak doğuşu ve zamanla büyük kültür ve düşünce geleneklerine dönüşmesi sürecinde oluşmuştur. Dolayısıyla onun dayandığı bilgi, fizik, toplum ve metafizik teorileri, klasik dünyanın öğretileridir.” (s. 12)
“Ahlâk söz konusu olduğunda her ne kadar İslâm geleneği klasik dünyadaki iddialarını sürdürmeye devam etse de eski konumundan epeyce uzaklaşarak teorik seviyede ahlâkî bilinci ve pratik seviyede ahlâkî davranışı üretme kapasitesini ancak sınırlı bir şekilde muhafaza edebilecek duruma gerilemiş ve evrensel seviyede norm koyma kapasitesini kaybetmiştir. Hiç kuşkusuz bunun nedeni, ahlâk teorisinin temelini oluşturan bilgi, fiziksel dünya, toplum ve metafizik alanlardaki üretim gücünü kaybetmiş ve bu alanları üreten zihinlere bağımlı hale gelmiş olmasıdır.” (s. 12)
“Dikkatli bir inceleme gösterir ki ahlâk ile mizaç arasındaki ilişki metafizik ile fizik arasındaki ilişkiye benzer. Fizik bilimlerindeki gelişmelerin metafiziği etkilemesi gibi beden hakkındaki çalışmalar da ahlâkı etkiler. Bu bağlamda tartışılması gereken hayati sorulardan biri, ahlâkın tıp araştırmalarından bağımsızlaştırılmasının mümkün olup olmadığıdır. Kuşkusuz ahlâkın tıpla ilişkisi hususunda İslâm geleneğinin ahlâk birikiminden istifade edilebilir. Zira İslâm ahlâk düşüncesi ne denli mizaçla ilişkili olursa olsun esas itibariyle gaye, yetkinlik, saadet, ilahi rıza vb. metafizik kavramlara dayanır. (…) Bir bakıma tıp teorileri, insanın metafizik maksatlara ulaşmasının araçları konumundadır.” (s. 15)
No Comments