Ömer Türker’in “Anlamı Tamamlamak” kitabının(Ketebe Yay. 2.Baskı Ekim 2021)bir bölümünden (“İslam’da Eleştirel Düşüncenin Yöntemleşmesi: Fahreddin Râzî Geleneği”) alıntılar
“Benim kitabım bu sahadaki diğer eserlerden üç hususta ayrılır: İlki; soru ve cevapların en son noktasına kadar araştırılması ve problem denizlerinde derine inilmesidir. Öyle ki her görüş sahibi belki de benim bu kitabımdan, kendi görüşüne mensup kimselerin telif ettiği kitaplardan daha fazla yararlanır. (…)” (s.75) (Fahreddin Râzî, Nihâyetu’l-ukûl, Süleymaniye Ktp. Ragıp Paşa, nr.596, vr.3b.)
“İslâm düşünce tarihi, genellikle Gazzâlî (ö.505/1111) milat kabul edilerek mütekaddimun ve müteahhirun (öncekiler ve sonrakiler) olarak iki ana döneme ayrılır. Aslında bu ayrım Eşarî kelamının dönemlendirmesidir. Fakat Cüveynî(ö.478/1085), Gazzâlî ve Fahreddin Râzî (ö.606/1210) gibi Eşârî geleneği dönüştüren kelamcıların görüşleri, İslâm düşüncesinin hem diğer kelam ekollerini ve felsefe tarihini hem de kelam dışındaki disiplinlerin tarihini derinden etkilemiştir. Kendi döneminde kelam, felsefe, tasavvuf ve batınıliğin hakikat iddiasını ve yöntemlerini değerlendiren Gazzâlî, sonraki dönemi şekillendiren birkaç dönüşüme yol açmıştır.
Bunlardan ilki, Cüveynî’nin önceki kelamcıların yöntemlerine yönelik eleştirilerini Gazzâlî’nin kelama tatbik etmesidir. Cüveynî ömrünün sonlarına doğru kaleme aldığı el-Burhân adlı fıkıh usulü eserinde önceki kelamcılar tarafından kullanılan kıyas uygulamalarını eleştirmiş ve kelamda düz kıyas, ters kıyas, sebr ve taksim yöntemlerinin kullanılması gerektiğine, bunların dışındaki yöntemlerin doğru sonuca ulaştırmaya elverişli olmadığına işaret etmiştir. Fakat Cüveynî herhangi bir kelam kitabında kendi eleştirilerini kelamî meselelere tatbik etmemiştir. Gazzâlî’nin el-İktisâd fi’l-itikâd adlı eseri, Cüveynî’nin eleştirilerinin karşılık bulduğu ilk kelam eseridir ve sonraki dönemde Cüveynî’nin eleştirdiği yöntemler kelamdan tamamen elenecektir.
İkincisi, Gazzâlî’nin felsefe eleştirilerinin kelamcıların temel muhataplarını değiştirmesidir. Gazzâlî Tehâfütü’l- felâsife (Türkçeye ‘Filozofların Tutarsızlığı’ başlığıyla çevrilmiştir, fakat eserin içeriğine uygun bir başlık ‘Filozofların Temelsizliği’ şeklinde olmalıdır. ) Gazzâlî’nin felsefe eleştirilerinin İslâm düşünce tarihinde muhtemelen onun da tahmin etmediği tuhaf bir etkisi olmuştur: Beklenenin aksine felsefe yaygınlık kazanmış, kelamcılar süreç içinde felsefe mütehassısı haline gelmiş ve neredeyse sonraki dönemin bütün kelamcıları birer İbn Sına şârihi olmuşlardır. Zira Gazzâlî ilk kez kelamın odağını, muhalif kelam fırkaları ve diğer dinlerden felsefe geleneğine yöneltmiştir. Dahası, sonraki kelamcılar önemli ölçüde Gazzâlî’nin eleştirel tavrını sürdürmüş ama tartışma çerçevesini küfür ve dalâlet seviyesinden peyderpey uzaklaştırmış ve tamamen teorik tercihler seviyesine taşımıştır. Gazzâlî’den sonra kelam eserlerine filozofların görüşleri girmeye başlamış, nihayet Fahreddîn Râzî’den sonraki bütün dönemlerde kelam ve felsefenin seyrini etkileyecek bir dönüşüm gerçekleşmiştir.” (s.75-77)
“Fahreddin Râzî, kelam ilminin Gazzâlî öncesindeki ana tertibini korumakla birlikte mesele sıralamasını yeniden düzenlemiştir. Râzî’nin yeni düzeninin temel özelliği, İbn Sîna’nın eş-Şifâ külliyatında ifade edildiği haliyle filozofların fiziksel dünyaya ilişkin bilimsel açıklamalarını kelama dâhil etmesi ve kelamcıların varlığa ilişkin açıklamalarını İbn Sîna’nın varlık-mahiyet ve zorunlu-mümkün ayrımlarıyla zenginleştirmesi, yenilemesi ve derinleştirmesidir. (…) Râzî’nin özellikle Muhassal ve el-Mebâhisü’l-meşrıkıyye adlı eserlerinde görülen bu tavır, ister bir Râzî takipçisi sayılsın, isterse ona muhalif kabul edilsin yirminci yüzyıla kadar bütün kelam kitaplarının temel özelliğine dönüşmüştür. Bu bakımdan Razî ve takipçilerinin kelam kitapları, daha öncesinde gerek felsefe gerek kelam eserlerinde görülmeyen bir eleştirel okuma barındırır. Bu eleştirel okuma, kelam ve felsefe geleneklerine eşit mesafelidir ve herhangi bir pozisyonun savunusu, kaçınılmaz olarak bütün karşı eleştirileri göğüslemeyi gerektirir. Maksat, herhangi bir bilgiye ulaştıran yöntemin hakikaten o bilgiyi garanti edip etmediğinin sağlamasını yapmaktır.
Bu bağlamda Fahreddîn Razî, kelam ve İbn Sînâ felsefesinin tetkikinden bizzat kendisinin çıkardığı eleştirel bir teori geliştirmiştir. (…) O, uzun uzadıya delillerle desteklediği bir görüşü iki cümleyle reddedebilir. Bu bakımdan delilin cedelî (tartışmacı -a.a.-) gücü ile delillendirilen görüşün doğruluğu arasında herhangi bir ilişki bulunmadığı, o döneme kadar hiçbir eserde Râzî’nin eserlerinde görüldüğü kadar açıklıkla görülmez.
Râzî’nin bu yöntemi, sonraki dönemde çok önemli bir sonuca yol açmıştır: Bir mesele hakkındaki delillerin diyalektik gücü ile delillendirilen görüşün doğruluğu arasında ilişki bulunmadığı düşüncesinin, onun takipçileri tarafından yöntemleştirilmesidir. Böylece Razî ve takipçileri felsefi ve kelamî kabullerin zorunlu sonuçlarını takip ederek felsefe ve kelamın gücü ve sınırlarına ilişkin herhangi bir filozof veya kelamcının müstağni kalamayacağı tespitler yapmışlardır.” (s.77-78)
No Comments