Önemsediğim ve düşündürücü bulduğum gazete yazılarından…
“ (…) İnsan içinden aleme bakmayı unuttu. Sadece gözünün görmeye yetmeyeceği değil, aklının da almayacağı, kendisinden büyük, çok daha büyük, kavrayışından engin, çok daha engin bir hakikate yüzünü dönmeyi unuttu. Oradan oraya savrulup durduğu halde kalbinde hiçbir yere savrulmayan bir kulp bulunduğunu unuttu. Kendini hiç değilse bazen, kendindeki mahpusluğundan dışarıya çıkarak azad etmeyi unuttu. Her şeyin peşine takılıp gitti ama ufka doğru yürümeyi unuttu. İnsan, kendini kendinden daha yukarılara çıkaracak merdivenin yerini unuttu. İnsan, kendi denklemini nasıl çözeceğini de unuttu.
“İki şey sürekli yenilenen ve artan bir hayranlık ve haşyet ile zihnimi doldurur, daha sık ve kalıcı olarak düşünce bunlarla meşgul olur: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası” diyor Immanuel Kant, ‘Pratik Aklın Eleştirisi’ kitabında. (…) “Mutsuzluğun tek nedeni, insanın odasında sessizce nasıl oturacağını bilememesidir” diyor Blaise Pascal. (…) “Üstümde büyük bir ağırlık var sanki!” dedi bitkin olan. “Ona hayat diyoruz!” dedi yanındaki. (…)“ (Gökhan Özcan, “Penceresiz perdeler” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 15 Nisan 2019)
“ (…) Kur’an-ı Kerim’de her okuduğumda beni derinden etkileyen bir ayet vardır:
“Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır (Nisa Suresi 135).
(…)
Aleyhine de olsa, adaletten yana ol… Bu nasıl ulvi bir fikirdir.
Herkes adalet arıyor, adalet için feryat ediyor. Lakin kimse kendine dönüp bakmıyor.
(…)
Bireyin adil olmadığı bir yerde, toplumdan adalet beklemeyin.
Toplumun adil olmadığı bir ülkede, devletten adalet beklemeyin.
Oysa herkes toplumdan, devletten adalet bekliyor. (…)“ (Kemal Öztürk, “Adil olmak zordur” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 12 Nisan 2019)
“(…) Dursun Çiçek’in açıklaması çok net.
Peki neden böyle? Zarafet, nezaket, kadirşinaslık artık bizim bilmediğimiz uzak ülkelere mi göç etti?
Bir Akif Emre, Dursun Çiçek, Turan Koç, Celal Fedai bu kadar kolay mı yetişiyor? Şehrin yeni insanlar çıkarmasının temel şartı entelektüel arka plan değil mi? Bir şehir için beton ve asfalt kadar sanatın kültürün de ihtiyaç olduğunu belirtmeye gerek var mı? Neden konuşmak zorunda kalıyoruz bu tatsız konuları?
O dergiler muhtemelen yine çıkacak. Ama şey… Neyse işte. (…)” (Mevlana İdris, “Kayseri’de bir çiçek” başlıklı yazısından, Karar,13.04.2019)
No Comments