“Vahdet-i Vücûdun Özcülüğü: Âyân-ı Sâbite

 

Prof. Dr. Ömer Türker‘in Evrim Risalesi isimli, İslam Düşünce Geleneğinden Hareketle Bir Değerlendirme içerikli kitabının, bu yazının başlığı olarak alıntıladığım bölümünden (s.111-115) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İslam düşünce tarihinde özcülük bağlamında ele alınması gereken teorilerden biri, hiç kuşkusuz, İbnü’l-Arabî’nin ayân-ı sabite görüşüdür. ‘A’yân’ kelimesi, Arapçada ayn kelimesinin çoğuludur. Kelamcılar ve filozoflar ayn kelimesini genellikle dışta var olan nesne için kullanır ve onların terminolojisinde ‘aynî varlık’ ifadesi, dış varlık anlamına gelir. Fakat İbnü’l-Arabî bu kelimeyi şeyin hakikati anlamında kullanır. ”A’yân” kelimesinin sıfatı olan “sâbite” kelimesi ise hem bulunuş hem de süreklilik anlamına gelir. İbnü’l-Arabî de nesnelerin hakikatlerinin sürekli bulunuşu anlamında kullanır. Buna göre a’yân-ı sâbite, nesnelerin Allah’ın ilminde ezelden ebede bulunan hakikatleridir. Bu hakikatlerin birkaç özelliği vardır.

Birincisi: Hakikat, İbnü’l-Arabî’nin kendi tabiriyle, “varlık kokusunu koklamamıştır.” Yani ilahi ilimdeki bulunuşları, dışta var olmalarını önceler. Bu demektir ki, herhangi bir nesnenin varlığını önceleyen sabit bir hakikati vardır. İbnü’l-Arabî, şeylerin var olmayı önceleyen bir seviyede hakikatlerinin bulunduğunu ve bu bulunuşun bir tür ilmî nispet (bilgisel suret) olduğunu kasteder.

İkincisi: İlahi ilimdeki hakikatler ezelîdirler, dolayısıyla da ilâhi iradenin dahi tesirine açık değildirler. İlerleyen yuzyıllarda İmâm-ı Rabbanî, İbnü’l-Arabî’ye yöneltilen eleştirilerinde sâbit hakikatlerin ilahî iradeye dayatılmasını bir türlü kabullenemediğini söyleyecektir. Fakat İbnü’l-Arabî, ilahî iradeyi yönlendiren bir ilke olarak ilahi ilimde sûretler bulunduğunu iddia eder.

Üçüncüsü: İlahi ilimdeki suretler etkindirler. İbnü’l-Arabî metafiziği Varlık’ın Tanrı olduğu üzerine kurulur. (…) Diğer bir deyişle, varlık (vücûd) vardır ve bütün mevcutlar ona nispetle varlık yüklemine konu olurlar. (…) Varlık’ın zuhurunu yöneten ilke ise a’yân-ı sâbitedir (sâbit hakikatler). (…)

Dördüncüsü: Sabit hakikatlerin, Varlık’ın zuhur mertebelerine bağlı olarak genelden özele veya tümelden tikele doğru ilerleyen bir yapısı vardır. (…)

Beşincisi: Yukarıda anlatılanların zorunlu bir sonucu olarak âlemde meydana gelen her şey, sâbit hakikatlerin dış dünyada tahakkuk etmiş halinden ibarettir. Âlemin ilahi isimlerin zuhuru olması, sâbit hakikatlerin mevcut hale gelmesi demektir. (…) Ben daha ziyade “Varlık olmak bakımından Varlık Hak’tır.” cümlesinin merkezî ilke olduğunu hatta bu ilkenin sâbit hakikatleri Eflatun’un idelerinden, Mutezile’nin mâdum (mevcut olmayan) şeylerinden ve İbn Sînâ’nın mahiyetlerinden ayrıştırdığını düşünmenin daha isabetli olduğu kanaatini belirtmiştir. Çünkü vahdet-i vücûdu İslam’ metafizik düşüncenin merkezine yerleştiren ve dinî düşünceyi etkileyecek bir sisteme dönüştüren şey “Varlık olmak bakımından Varlık Hak’tır,” önermesinin sâbit hakikatler’in ilahî isimler olduğunu söylemeğe imkân vermesidir. Şu halde, İbnu’l-Arabî’ye göre âlemde meydana gelen bütün oluşları yöneten ilke, oluşu önceleyecek şekilde kendinde belirli olan a’yân-ı sâbitedir. Bu ezelî hakikatler, Varlık’ın belirsiz akışını belirli hale getirir ve süregiden dinamizmine biçim kazandırır. Bu açıdan bakıldığında vahdet-i vücûd evrim kuramının “Nesneleri önceleyen bir bilgi kabul edilemez.” ilkesiyle çok katı şekilde çelişen bir özcülüğü içerir. Fakat bu çelişki, oluşu veya oluşumu önceleyen bilginin olmadığı görüşünü evrim teorisinin zorunlu bir parçası olarak kabul ettiğimiz sürece böyledir. Gerçekte oluşu önceleyen bilgi olmadığı görüşü biyolojik bir teorinin aslî parçası olarak görünmez ya da en azından farklı yorumlara açıktır.”

“Evrim”in Tasavvuf Geleneğince Açıklanması

 

Prof.Dr. Ömer Türker‘in İslam Düşünce Geleneğinden Hareketle Bir Değerlendirme olan Evrim Risalesi kitabından (Ketebe Yayınları 1009, 1.Baskı, Eylül 2023) Evrim konusunda “Tasavvuf Geleneğinin Açıklaması” bölümünden yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Mutasavvıflar genel olarak, fiziksel nesnelerin değişim sorununu filozof ve kelamcılardan farklı bir tarzda ele alırlar. Onların yaklaşımı, fiziksel olan bütün açıklamaların araçsallaştırılması üzerine kuruludur. Gerçi mutasavvıflar, baştan beri Aristotelesçi madde-suret teorisine meyletmişler, İbnü’l-Arabî’yle birlikte İbn Sînâ felsefesini tevarüs edince Meşşâî teorik fiziği takip edegelmişlerdir. Fakat mutasavvıfların asıl iddiası, varlık düşüncesi ve âlem tasavvurundadır (ontoloji ve kozmoloji / varlıkbilim ve evren bilimi). Daha önce İslâm düşünce geleneklerini anlattığımız yazılarda özetlediğimiz bu tasavvura göre bir buğday tohumunun filizlenme olayını şöyle tahlil edebiliriz:

“Dayandığı bilginin açıklama gücü bulunmadığına inanılan hiçbir medenî olgu varlığını idame ettiremez.”

 

Prof. Dr. Ömer Türker‘in “Evrim Risalesi / İslâm Düşünce Geleneğinden Hareketle Bir Değerlendirme” isimli kitabının ( KETEBE Yayınları, 1.Baskı Eylül 2023 İstanbul) başlarından birkaç yerden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki GİRİŞ bölümünün ilk sayfasında, EVREN TARİHİ DÜŞÜNCESİ VE EVRİM TEORİSİ başlıklı bölümün ilk sayfasından (s.9) bir cümle alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Bu kitapta evrim teorisinin kapsamlı bir anlatısı hedeflenmediğinden tartışmayı mümkün kılacak şekilde toplanılan görüşler esas alınmıştır. Bu sebeple başlangıçta oldukça muhtasar (kısaltılmış) şekilde evrim teorisinin bir anlatısı verilmiş, ardından İslam düşünce geleneklerinden hareketle teorinin temel iddialarının ayrıntılı bir tahliline geçilmiştir. Kitabın Türkiye’de hem genel olarak İslam düşüncesinden hareketle çağdaş sorunları ele alma yolundaki araştırmacılara hem de özel olarak evrim teorisinin daha isabetli bir zeminde tartışılmasına katkı sağlamasını diliyorum. (…)” Ömer Türker

İsrail’den (zalimden)yana ve Gazze’den (mazlumdan) yana ülkeler belli oluyor

 

İngiltere ateşkes’i reddetti, dolayısıyla zalimden/İsrail’den yana olduğunu gösterdi. ABD çekimser kaldı, böylece o da zalim / İsrail tarafında kaldı sayılır. Türkiye kesinlikle ‘ateşkes’ten yana ve duruşu zalimin yanında değil, mazlumun yanında. Diğer ülkelerin duruşları da belli olacak. (belli oldukça bu yazıda onlara yer verilecek)

Bu arada, ifadeler: “Netanyahu: Acımasız olacağız”. “İsrail’in saldırılarında can kaybı 11 Bin 500’e yükseldi.”

“Netanyahu: Biden’la konuştum, acımasız olacağız.”

Netanyahu Arap lidelere seslendi: “Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız sessiz kalın”

“ABD işaret etti; İsrail düzenledi”

“İsrail yeni saldırı hazırlığında mı?”

“ABD’den İsrail’e silah mühimmat sevkiyatı devam ediyor.”

“Gazze’de ölü sayısı 12 Bine yaklaştı.”

“GAZZE BOMBALANMAYA DEVAM EDİYOR”

Dr. Nihad Abunasser: Biz tavrımızı değiştirmeliyiz.

“Bu saldırılar tüm bölgeye yayılabilir. İsrail ırkçı, faşist bir yaklaşımla farklılaşmaya ve faşist zorbalığa sebep oluyor.”

Netanyahu, A’dan Z’ye, İsrail tüm bu suçların hepsini işlediklerini bir tür itiraf ediyor. “Çok sivil öldürdük” diyor. Prof.Dr. İrfan Kaya Ülger bu itiraflara rağmen İsrail hükümeti hesap verecek, ceza almasını dilerim ama alır mı, kötümserim. Sürecin yavaş yürüdüğünü söyledi. İsrail’in yargılanması, taraf olduğu için, gerçekleşmeli. Netanyahu ve diğer İsrail devleti ilgili makamlarında bulunan yetkililer savaş suçu işlemekten ötürü cezalandırılmalı ve suçları gereği infaz gerçekleşmeli.

Almanya da zalim İsrail’den yana. İsrail aleyhine gösterilerin yasaklandığı haberi var. Gazze’ye karşı İsrail’i destekleyen yazılar, gösteriler serbest; bu biliniyor. Ama Filistin’i destekleyen, İsrail’i kötüleyen gösterilerin yasak olduğu da biliniyor. Mazlum Gazzelilere karşı zalim İsrail’i kötülemek, Yahudi zulmüne vurgu yapmak yasak! Bu arada Cumhurbaşkanımız Almanya’ya gidecek, kendisinin Yahudi zulmüne karşı olduğu, Gazze’yi yani mazlum tarafı desteklemekten yana olduğu belli. Orada da bu tavrını sanırım yansıtacaktır. Bakalım Alman yetkililerin Cumhurbaşkanımıza bu hususta tavrı nasıl olacak?

Netanyahu, “Sevgili dostum Biden’ın liderliğindeki ABD bizimle ortak çıkarları görüyor.” “Bize özel denizaltı ve donanmayla birlikte uçak gemileri gönderdi.” “Gerekli mühimmat ve silahları verdi.” dedi. Son durum: “Batı İsrail’den neden korkuyor?” Netanyahu: “Desteği kesersen işin biter.” dedi. “Gazze’de Batı destekli soykırım.” “ABD, Batı’da Yahudi lobilerinin gelişmesi ve güçlenmesi için her desteği verdi.” “Batı, İsrail’den neden korkuyor?” “Biden’ın kaderi İsrail’in mi elinde?”

“İslam-o- Fobi veya İslam-korkusu Neyin Semptomu?”

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘te (Kasım 2023 / sayı 12) Ahmet Ayhan Çitil‘in “İslam-o-Fobi Neyin Semptomu?” başlıklı bir yazısı çıktı. Bu yazıdan yazarı tarafından sunulmuş bazı alıntıları aktarmamdan ibaret bir yazı olacak bu.

” İslam bir din olarak naslarda, İslâmî ilimlerce ortaya konulan eserlerde mevcut olduğu kadar, çok geniş bir coğrafyada ve çok uzun bir zaman dilimi içerisinde çeşitli görünüşlerle arz-ı endam etmişti.”