Fütûhât-ı Mekkiyye’de “Muhabbet Makamının Bilinmesi” bölümünden bazı alıntılar

 

Müellifi (yazarı) Muhyiddin İbn Arabî olan, çevirisi Prof. Dr. Ekrem Demirli tarafından yapılan Fütûhât-ı Mekkiyye‘nin (Litera Yayıncılık, 2008, 8. Cild) başlıkta belirtilen bölümünden (Yüz Yetmiş Sekizinci Bölüm) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Sevgi hem insana hem Allah’a ait / Mahiyetini bilemeyeceğimiz şekilde

Sevgi bir zevk, hakikati bilinmez / Allah, Allah! Şaşılacak bir iş değil mi?

Sevginin gerekleri bana giydirir Tıpkı hazır ve unutan gibi, iki zıddın elbisesini.

Sevgiyle Hakkın zorunluluğu geçerli oldu Bizde ve O’nda görünce, benzerler değiliz

Mağfiret dilerim bu sözümden Allah’a şükür olarak söyledim o söz

Bu konunun içerdiği bölümler arasında şunlar da vardır: Bir vakıa’da Hakk’ın bana bu mısralarda yer alan bir anlamla hitap ettiğini gördüm. Daha önce sadece o vakıada duyduğum bir adla beni isimlendirmişti. Bu isim Nerdiyar idi. Bu lafzın anlamını sorunca bana şöyle demişti: ‘Evin tuttuğu!’ İşte bu şu mısralarda dile getirildi. Onu bu kitaba olduğundan daha uzun bir şekilde yazdım. Burada kaydettiklerim sadece gerçekleşmiş olan şeylerdir.

Suretimi izhar edeyim diye seni evimde tuttum / Sizi tenzih ederim, tenzih ederim sizi

Gözlerin benim gibisine bakmadı / Hiçbir göz senin gibi insanı görmedi

İmkânda sizden mükemmeli yok / Buna şeriattan bir kanıt getirdim:

“Ahlâksız Bir Siyaset Mümkün müdür?”

 

Teklif isimli 2 aylık düşünce dergisi‘nde (Ocak 2023 / sayı 7) Ömer Türker‘in bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden başlık altında çıkan yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

” Toplumu yönetme sanatı olarak siyaset mahareti, bir toplumu Kur’an bilgi ve eylemler mecmuasının belirli bir amaca doğru sevk ve idare edilmesidir. Toplum, bir yönüyle birbirinden bağımsız bir yönüyle de birbiriyle sıkı bir şekilde ilişkili birimlerden oluşan bir bünye yahut eskilerin tabiriyle içtimaî heyettir. Birimlerin bağımsız yönleri, kendisine mahsus ve başkası tarafından ikâme edilemez işlevlerinde belirginleşirken, ilişkili yönleri ise hem her bir birime hem de içinde bulundukları bütüne birliğini veren yönetim faaliyetinde belirginleşir. (…) Siyaset sanatı, bütünü sevk ve idare etmekle parçaları bütüne bağlama ve böylece bütüne varlık kazandırma işini yapar. Bu sebeple siyaset kurumunun bir ikâmesi tasavvur edilemediği gibi iptali de tasavvur edilemez. Aslında bu temel anlamıyla siyaset, insana özgü bir var oluş hali değildir. Toplu halde yaşama kabiliyetine sahip tüm canlılarda hatta bireysel olarak yaşamakla birlikte birbiriyle irtibat kurma kabiliyetine sahip tüm canlılarda görülen bir durumdur. (…) İnsanın diğer canlılardan iki temel farkı vardır.

“Utanmazlar hiçbir zaman hayırda yarışmayacaktır.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında UTANÇ İMANDANDIR başlığıyla çıkan 19 Rebiülevvel 1445 (4 Ekim 2023) tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr / IsmetOzel?İd=195&/Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının son bölümünden bir cümle alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Müslümanlar mahrem yerlerini sakındıkları nispette Müslüman sıfatına liyakat kesp edeceklerdir. Örtünmeyi esas almamanın dinden uzaklaşmayı isabetli sayanların benimsedikleri tavır olduğunu hatırdan çıkarmamak lâzım. (…)”

“Çağımızın bigâne zihinleri fark etmelidir ki, dünya tarihi özü bakımından Kur’an-ı Kerîm’in nâzil olmasıyla değişmiştir. (…) Kur’an sebebiyle dinin sadece İslâm olduğu fark edildi. (…)”

Ahadiyet hakkında bilgi

 

Abdülkerîm el-Cîlî‘nin eseri olan İNSÂN-I KÂMİL’in Abdülaziz Mecdi Tolun tarafından yapılmış tercümesi İZ Yayıncılık’tan (4.Baskı: 2015, Yayına Hazırlayanlar: Yrd. Doç.Dr. Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal) çıkmıştır. Bu kitabın Beşinci Bâb’ını teşkil eden “Ahadiyet Hakkındadır” başlıklı bölümünden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Ahadiyet, yalnız zât tecellîsinden ibarettir. Bu tecellîde esmânın, sıfâtın (İlâhî İsimler ve sıfatların) ve bunların müessirâtından (etkinlerinden) hiçbir şeyin zuhûru yoktur. Hakkıyyet ve halkıyet itibarlarının hepsinden soyutlanmış olarak tecellî eden sırf zâtın ismi “ahadiyet”tir.

Sen kendi zâtında müstağrak (batmış) olur, itibarlarını ve vasıflarını unutur ve anılarından nazarını keserek kendini kendinde tefekkür edersen, kâinatta ahadiyet tecellisine senden ziyâde tam mazhar olan bir şey olamaz. Sen sende ol! Hakkıyet vasıflarından müstehak olduğun şeyleri kendine nisbeti unut! Nuût-ı halkıyyeyi de (halkî nuûtı / vasıflandırmaları) sıfatları bir tarafa bırak; işte insandaki bu hâlet (hâl) , kâinatta ahadiyet’in tam mazharıdır (zuhur yeridir), bunu anla!

ABD, bulunduğu coğrafyada güçlü bir Türkiye’den rahatsız!

 

Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak sınırlarından içerisine doğru 30 km derinlikten bahsedilen bir alanda teröristlerle mücadelesinden ABD’nin rahatsız olduğu açık.

Millî iradenin karargâhı olan TBMM’ne yapılmış sayılacak bu sabahki, görünürde İçişleri Bakanlığı’na olan mel’un saldırı da ABD’nin rahatsız olduğu güney sınırımızdan içerisine doğru belirttiğim sıkıntıdan ötürü Türkiye’nin duyarlılığı ve gereken karşılıkları vermesi olaylarından rahatsızlığı âşikâr olan teröristler ile ilginç olarak zâhiren dostumuz görünen ABD’nin de rahatsız oluşu, bu hain saldırı karşısında elbette düşünülmekte.

Bu yazının başlığı bir gerçeği ifade ediyor: ABD, bölgesinde güçlü bir Türkiye’den rahatsız! Bırakınız dostumuz olmasını, bulunduğu bölgede güçlü ve itibarlı olması istenmeyen bir ülke.

1960’lı -70’li yıllarda Türkiye solu ABD’ye karşı idi ama yüzeysel ve sloganist bir karşı oluş yaklaşımı vardı. Aklıma o yıllar ve gösteriler, eylemler geliyor. Şimdilerde ABD’nin Türkiye’nin dostu olmasını düşünmek şöyle dursun, düşmanı olmadığını düşünmek safdillik sayılmaz mı? Üstelik şimdilerde Fetöcüler de var. Pensilvanya’da lideri ve elebaşıları ABD’nin himâyesi altındalar. ABD de, Avrupa da, Rusya da bu örgüte sempati ve beklenti ile bakarlar diye düşünüyorum. 15 Temmuz kalkışması bu örgütün Türkiye’yi ele geçirme girişimiydi ama muvaffak olamadılar.

Düşünün, ülkemizi ele geçirmek için bir kalkışma oluyor, başarılı olamayınca Fetöcülerin en azından ileri gelenleri Pensilvanya’ya gidiyor. Ve yaşamlarının geri kalanını orada geçirmekteler. Ve ABD bizim dostumuz, öyle mi! İnanılası bir durum söz konusu olabilir mi?