Fîhi Mâ Fîh’den sözler

 

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin bu eseri merhûm Ahmed Avni Konuk tarafından tercüme edilmiş, yine merhûm Dr. Selçuk Eraydın’ın yayına hazırlamasıyla İZ Yayıncılık’tan (8.Baskı 2009) ilgili okurlarıyla buluşmuştur.

Bu kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

” ‘Ene’lHak‘ sözü -mutlak olarak- Hakk’a aitttir; çünkü O’ndan başka bir hakîkî mevcûd düşünmek muhaldir. (dipnot: Nitekim Mansûr’un muhabbeti son dereceye ulaştıkda kendisine düşman oldu; ve kendisini yok kılıp ‘Ene’l-Hak’ yani “Ben fânî oldum, Hak kaldı” dedi. Bu ise tevazunun amacı ve kulluğun sonudur; yani ancak Odur demek olur. Dolayısıyla davâ ve tekebbür (büyüklenme) “Sen Hudâ’sın ve ben kulum” demektir ki ikiliktir. “

Ahmet Aytep’in “Müphemliğin (Belirsizliğin) Şiddeti” başlıklı yazısından alıntılar

 

Bu yazı 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘de (Mayıs 2023 /Sayı 9) çıkmıştır. Yazının ilk satırlarından önce yazar, İsmet Özel’in Sebeb-i Telif şiirinden şu dizelerine yer vermiş: Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız / bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya / aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı (…) Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız Başkalarının düşünceleriyle değil -İsmet Özel, Sebeb-i Telif

Cemil Meriç, Türk aydınının doğuya olan husumetine rağmen zaman zaman vakitsizce gelen doğu iştiyakını şu şekilde izah eder:

“Bilgi ve Bilmenin Hakikati”

 

Ömer Türker‘in Teklif isimli 2 aylık düşünce dergisinde (Mayıs 2023/ Sayı 9) çıkan, bu yazının da başlığı olarak alıntıladığım başlıklı yazısından yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Nefs veya ruh aklî bir cevherdir ve temel özelliği bilmektir. Fakat onun bilme işlevi, kuvveleri (güçleri, yetkileri) aracılığıyla işlevselleşir. (…) Dış kuvvetler nefsin varlığının bir parçası değildir. (…) Nefs, insan varlığının kendisi olup bütün diğer iç ve dış duyular muhtelif araçlar olduğundan nefs ile irtibatı olmadığı takdirde herhangi bir duyunun idrâkinden de söz edilemez. Diğer deyişle göz görürken gören gerçekte göz aracılığıyla nefstir; vehim tevehhüm ederken (kuruntuya düşerken) onun aracılığıyla tikel anlamları idrâk eden nefstir vs. Nefs ile irtibatı kesildiğinde iç ve dış duyular idrâk faaliyetini gerçekleştiremez; zira duyular idrâkin öznesi değildir. Bu demektir ki, nefsin bilmekten ibaret olan aslî işlevi, aynı zamanda nefsin kendisiyle özdeştir. Bilmenin iptali nefsin kendisinin de lağvedilmesi demektir. Lâkin bu aslî bilme işlevi, kendisini hafıza, hatırlama, vehmetme, hayal etme ve diğer güçler aracılığıyla gösterir. (…) Kuşkusuz bunlardaki eksiklik, ortaya çıktığı yaş seviyesine göre, bilme işlevinin vüs’atini (genişliğini) etkiler, alanını daraltır. Fakat bir cevher olarak nefs ve onun kendisi nedeniyle gerçekleştirdiği bilme, bu işlevlere indirgenemez. Bu anlamda bilme veya daha dakik ifadesiyle biliş, bütün tezahürleri (belirmeleri) aşkın bir şeydir. (…)”

“Bilgi” konulu bir ‘Açık Oturum’dan alıntılar

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif (Mayıs 2023 / Sayı 9), “varoluşumuza temel teşkil eden temalarla ilgili sorgulama sürecini bu kez bilgi ‘tema’sıyla sürdürüyor.(s.7)

İlahiyatçı akademisyenler arasından entelektüel özellikleriyle dikkat çeken Ahmet Ayhan Çitil, İbrahim Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Ömer Türker, Tahsin Görgün’ün katıldığı Açık Oturum’dan yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İslâmiyet Yahudilik ve Hıristiyanlıkla benzeştiği değil benzeşmediği nispette dini temsil etti.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında, KIZLARA KORUMA, ERKEKLERE CESARET başlığıyla çıkan 24 Zilhicce 1444 (12 Temmuz 2023) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/ IsmetOzel?Id=182&Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının 3. paragrafından bir cümle olup alıntı olarak bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Dünyadaki Müslümanlar beraberlerinde hane mahremiyeti hissini de bulundurmuyor. Bu ruh durumundan yeni bir İslâm hegemonyası doğacağını beklemek çocukça olacaktır. (…) Gülünçlükle kahramanlık arasında gidip geliyorsunuz.”

“(…) Biz hangi tarafta yer alırsak alalım dünya dönüyor. Taraflar dünyanın dönüş yönünü tasdik edenlerle (sadece tasdik etmekle kalmıyor, yangına körükle gidiyorlar.) bu yönün eleştirisi içinde bulunmağı şerefleri gereği sayanlardan oluşuyor. (…) Benim yazdıklarımı titizlikle takip edenler bilir. Bilmeyenler için tekrar edeyim: İnsanın şerefi ağzını yiyeceğine götürmekte değil yiyeceğini ağzına götürmekte saklıdır. (…) Çatışma, haklarını yedirmek istemeyenlerle, haksız olarak yediklerini ne pahasına olursa olsun savunmak isteyenler arasında olmuştur. Türk toplumunda ise mesele ister istemez beynelmilel karaktere bürünmüştür. (…)”