“Dönmeli, geri gelmeli”

 

İsmet Özel‘in İstiklal Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesinde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında, bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden ifadeyle çıkan 17 Cemaziyelahir 1446 / 18 Aralık 2024 tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

En Yüksek Kulenin Ezgisi şiirine A. Rimbaud “Qu’il vienne, Qu’il vienne” deyişli nakaratla başlar. Bu mısraı Türkçeye tercüme etmeğe kalkışan kimse “Dönmeli, geri gelmeli” dediyse ortaya kafa karıştıran bir mesele çıkmaz. Rimbaud’nun yazdığı ikinci mısra ise şöyle: “Le temps dont on s’ e’prenne*. İşte bu mısraın Türkçeye tercümesinde mütercim ki, hafızam beni yanıltmıyorsa İlhan Berk’tir, karşımıza kafa karıştıran bir mesele çıkarıyor ve “O sevdalar çağı” diyor. Hâlbuki bu mısraın nesir olarak tercümesi “arzumuzun çağı” şeklindedir. Tarih geçmiş zamanların yalan-yanlış hikâyesinden ibaret değilse, nedir? Yalan-yanlış diyorum, çünkü tarihin yazılışında tekel galiplere münhasırdır. Gerçeğin gelecek kuşaklara aktarılmasında galipler ne kadar insaf gösterdi? Bunu kestirebilmemiz imkânsız. Modern çağ galebe çalanın kahramanlaştırılması hususunda kendinden önceki zamanları geride bıraktı. Dolayısıyla modernliğin içimizde ürettiği telaş bizi tarihi harekete geçiren bir şey olduğunu belirtmeğe zorladı. (…) Arzumuzun çağının açılmasını özlüyoruz.

Nedir arzumuz? Eğer düşünce evrenimizi Avrupa’da yürürlük alanı kazanmış nazariyatı ve tatbikatı hesaba katmadan, giderek merkeze almadan şekillendirmiş isek bu suale cevap bulma bahsinde apışıp kalırız. Şaşkınlıktan kurtulmak için birkaç söz edelim öyleyse :

XVIII. yüzyıl Avrupa’sında en baskın fikir “Aydınlanma” idi. Avrupa’nın aydınlanmasını Doğu’nun (Hint’in, Çin’in, Japonya’nın, Kore’nin) fikriyatında karşımıza çıkan aydınlanma vakıasıyla karıştırmamak lâzım. (…) Descartes tarafından başlatılan rasyonalizm alıp başını gitmişti. La Mettrie insanı bir makine olarak görmek istiyordu. Bu kuru ve kurutucu düşünce Romantizm tarafından cevaplandırıldı. Hakikatin fark edilmesinde insandaki duygu zenginliğine atıfta bulunan her sahada kütüphaneler dolusu kitap yazıldı.

Avrupa çıkışlı hiçbir düşüncenin tedavi edici vasfı yoktur. Niçin? Çünkü mahrumiyet sebebiyle doğmuş düşünce hayatını ancak ötekini mahrum bırakarak idame ettirebilir. Bunun örneklerini gün be gün yirmi birinci Hıristiyan yılında görüyoruz. Dünya sistemi şimdiye kadar metropolün periferiyi istismarı suretiyle hayatını devam ettirebildi. Bundan sonra ne olacak? Ben ancak Dünya sistemi’nin tekerleğine çomak soktuktan sonra çarenin bulunabileceğine inanıyorum. Arzumuzun çağı dönmeli, geri gelmelidir. Hayranlıkla geçen günlere kavuşabilmemiz için Müslüman karakterini yeni baştan inşa etmeliyiz. Bu inşa faaliyetinin en bariz göstergesi yalandan uzak duruşumuzdur.

Modern dünya yalandan uzak durmanın kestirme yolunu bize gösterdi: Sanat. Sanat; ama çoğu kimseye sanattır diye yutturulan şey değil. (…) Sanat ve sun’i (Yapma, uydurma, sahte) akraba kelimeler. İnsan için varoluşun sırrı sanatta saklı. (…) Eğer rakibimizi ters köşeye yatıramaz, sağ gösterip sol vuramazsak galip gelemeyiz. (…) Derine teveccühü sanatta yenilik olarak algılarız. (…)

Sanatta yeniliğin sınırlarını şiir çözecektir. Çünkü kelimelerin kelimelerle ilişkisidir insan hayatında muhafazaya liyakat kesp etmiş olanı elinde tutan. Müzikte ses ve sus, resimde renk ve şekil sanatçıyı aşamayacağı biçim sınırlarına hapseder. Oysa şair kendini böylesi bir mahpusluğun ika ettiği sınırlara riayet mecburiyeti içinde hissetmez. Sözün doğrusu şiiri özüyle biçimini birbirinden ayırarak kavramamız imkânsızdır. (…) Edebiyatın sunduğu habere bigâne kalmak yüksek kültüre sırt çevirmek demektir. Roma radyosundan Mussolini’ye övgüler düzen Ezra Pound’un, edebiyatı hep taze kalan haber olarak tarif ettiğini hatırlayalım.”

Dualar

 

“Fesübhânellâhi hîne tümsûne ve hîne tüsbihûn* velehü’l hamdu fîssemâvâti ve’l ardı ve aşiyyen ve hîne tüzhirûn* yuhricu’l hayye minel meyyiti ve yuhricu’l meyyite mine’l hayyi ve yuhyi’l erda ba’de mevtihâ* ve kezâlike tuhracûn.” (Rûm, 17-19)

Dünyada Hak ve doğruya kavuşmak için devamlı okunması gereken dua:

” Allahümme erine’l-hakka hakkan verzukne’l-ittibaa ileyh ve erine’l-bâtıle bâtılen verzukne’l- ictinâbe anh.”

İnsanların şerrinden korkulduğunda okunacak dua:

“Allâhümme innâ nec’alüke fî nuhûrihim ve neûzübike min şurûrıhim” Manâsı: “Allah’ım! Onları Sana havâle eder, şerlerinden sana sığınırım.”

Kabir ziyâretinde okunacak dua:

“Es-selâmu aleyküm dâre kavmin mü’minin ve innâ inşâallâhü biküm lâhikûn.”

“Ey mü’minler yurdunun sâkinleri! Size selâm olsun. İnşâallah biz de sizlere katılacağız.” diyerek onları selamlardı. (Nevevî, Ezkâr, 147)

Haber Türk’de CHP Genel Başkanı Ö.Özel konuşuyor

 

Özgür Özel esip gürlüyor HaberTürk TVde Mehmet Akif Ersoy’la konuşurken. Güya soruları yanıtlıyor. Ona göre İmamoğlu Cumhurbaşkanı olacak. Kardeşlik hukuku’ndan , özeleştiriden bahsediyor. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’tan sıkça söz ediyor, tabii ki hep överek ve başarılı olacaklarına dair. Elleriyle kollarıyla hareketler yaparak konuşuyor tabiiki. Ayakta yaptığı konuşmalarda her tarafı hareket hâlinde oluyor; otururken konuşurken de olabildiğince hareketli. Ak Parti seçimden korkuyor ona göre. “Sen de gel aday ol, yapalım seçimi”, böyle diyor, mikrofonu bile düşüyor heyecanlı ve hareketli konuşması sırasında. Ekrem İmamoğlu’nu öve öve, neredeyse göklere çıkaracak. E.İ., Ö.Özel’e göre tabii ki Cumhurbaşkanı olacak büyük ihtimalle. Haber Türk’te esip gürlemek , sık sık kutsal(!) hedefinden söz etmek kolay. Önemli olan inandırıcı ve kişilikli olabilmek. Bu millet CHP’yi nasıl bilir çoğunluk itibariyle, bellidir. Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu gibiler asıl avuçlarını yalayacaklardır. Sandıktan kaçmaktan, avucunu yalamaktan söz ediyor. Kimi kastettiği belli. Kimlerin avucunu yalayacağı seçim sonucu belli olacak. Şunu da ifade edeyim ki bugünkü CHP belli isimlerle geçmişteki CHP’ye göre çok zayıf.


İbn Arabî’nin Varlık’a dair Görüşleri Ve Kaynakları

 

Size rahimlerde dilediği gibi şekil veren O’dur. ” (Âl-i İmrân, 3/6) “Rahimlerde bizi şekillendirmesi doğrudandır. Çünkü şekil vermeyi kendine izâfe etmekte, başkasına değil. Dilediği gibi demek ise sûret ve tasvirden dilediği çeşidiyle demektir. Musavvir olan O’dur, melek değil.” Bunun iş’ârî (bildirmeyle ilgili) anlamı ise şudur: “Rahimler, hayâle teşbihdir (benzetmedir). Mütehayyilât (hayâl olunanlar) da onlarda gerçekleştirdikleri mânevî nikâh ve dölleme ile diledikleri şekilleri kazandırırlar. Allah da, hangi sûreti taşımak istiyorsa anlam rahmine onu açar… Hayâl, kendinde sûretlerin zâhir olduğu rahimler gibidir. (dipnot: el- Fütûhât, II/65; 406; III/85.)

El-Hac Sûresi 78. Âyet meâli

 

“Hem Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin! Sizi O seçti. Üzerinize dinde bir güçlük de yüklemedi, babanız İbrâhim’in dinî gibi. Bundan önce de, bu kitapta (Kur’ânda) da size Müslüman adını Allah uygun gördü ki, peygamber, size karşı şahit olsun. Siz de bütün insanlara karşı şahitler olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Ve Allah’a sarılın ki, Mevlânız ancak O’dur. Ne güzel Mevlâ O!.. Ve ne güzel yardımcıdır O!..”