İletişimci bir yazar olarak Ali Saydam’ın “Kılıçdaroğlu yine ayağına sıktı” başlıklı yazısından(Yeni Şafak, 22.02.2022) bazı alıntılar

 

” (…) Hepsinin özünde tek bir şey vardır: mesaj… (…)
Hedef kitlenizi o mesajla ya yakalarsınız… Ya da yakalayamazsınız… Hani (…)
Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafıyla basılan ve billboard’lara asılan afişte şu yazıyor: “Telafi edeceğiz. Kaybettiğini Yerine Koyma Vakti: Sorulamayacak Sorular Kanunu çıkacak. İnsan Haklarını İhlal Eden Her Soru Kanunla Yasaklanacak.”

(…)

“Âlemin genel görünüşü fiilî Kur’ândır.” (Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-II, s.178)

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin (mîlâdî 1165-1240) eseri olan Fusûsu’l-Hikem, Arapça’dan Harf Devrimi öncesi Türkçe’ye Ahmed Avni Konuk (mîlâdî 1868-1938) tarafından çevrilmiş ve şerh edilmiş ve ondan da günümüz Türkçesiyle dört cilt halinde Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve merhum Dr. Selçuk Eraydın tarafından Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi ismiyle yayına hazırlanmıştır. Bu yazıyı o eserin II. cildinin YA’KUB FASSI’ndan yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak.

“Vaktâki Allah Teâlâ kendisiyle bu zevatın kalbleri arasında inayet ve rahmet kapısını açtı; onların vukuflari olmadığı halde, kalblerine bu koydukları kanunlara saygı ve uyma hissini bıraktı. Ve bu zevat-ı kirâm ile onlara tâbi olanlar, bu kanunlara saygı ve hükümlerini icraya riayet neticesinde, ilahî tarif ile tanınan nebevî (peygambere ait) yolun dışı yol üzere, Allah’ın rızâsını talep ederler. Peygamberlik yolu ile gelen şeriatta, bu şeriat ile amel edenlere ne gibi mükâfat verileceği Hak tarafından açıklıkla va’d buyrulmuştur. Oysa bu zevatın koydukları kanunların saygı görmesi ve hükümlerine uyma sonucunda ne gibi bir mükâfat verileceği meçhuldür. Ancak din ehli olan akıllılar düşündüler ki, insan hayvanın bir türüdür. Fakat onda bir özel nitelik vardır ki diğer hayvanlarda yoktur. Cenâb-ı Hak’tan inmiş olan şeriat hükümleri, insanın hayvâniyet üstünlüğünü izâle ve batını (içi) olan nefs-i nâtıkasını (insan ruhunu) tasfiye içindir. Dolayısıyla bu maksada hızla ulaşma için yemeyi ve uykuyu azaltma ile riyazat (nefsi kırmalar) ve zikre alışma gibi nebevî yol ve şer’i hükümler üzerine fazladan bir takım usul koydular. Bu usul şer’-i ilahiden amaçlanan ilahi hükme uygun geldiği için, sünnet-i hasenedir (güzel âdet), bid’at-i seyyie (kötü âdet) değildir.

Ömer Türker’in “Anlamı Tamamlamak” kitabının (Ketebe Yay. 2. Baskı: Ekim 2021) bir bölümünden alıntılar

 

“Bir zamanlar sadece Anadolu’da değil Balkanlardan Hind Altkıtasına kadar İslâm coğrafyasında Fahreddîn Razı, Seyyid Şerif Cürcanı, Sadeddin Teftazânî, Molla Fenârî gibi düşünürlerin adını duymadan ve görüşlerini bilmeden medreseden mezun olmak imkansızdı. Son yüzyılda bu isimler önce sıradanlaştı, sonra sırlandı, ardından da sırlandıkları camlar, arkasını hiç göstermeyen ve bakanın sadece kendisini görebildiği aynalara dönüştü.” (s.56)

“Selçuklular, Memlüklüler, Timurlular ve nihayet Osmanlılar, yönetici sınıfın Türk olduğu hanedanlıklardı. Bunlar arasında önceleri Selçuklu, yaklaşık üçyüz yıl doğu İslâm coğrafyasının kâhir ekseriyetini birleştirdi. Daha sonra Osmanlılar, Batı İslâm dünyasının da ana merkezlerini kuşatan büyük bir İslâm devleti kurmayı ve uzun süre ayakta kalmayı başardılar. Türk olan bu iki devlet, her ne kadar milliyet esasına dayanan devletler olmasa da neşet ettiği Türkistan ve Maveraâünnehir bölgesinin âlim ve düşünürlerini Irak, Suriye, Mısır, Anadolu ve Balkanlara taşıdılar. Maverâünnehir bölgesi ise Hanefî fıkhı ve usulü ile Mâturîdî kelamının hâkim olduğu bölgelerdi. Teftâzânî ve Cürcanî gibi büyük usûl ve kelam âlimleri Maverâünnehir ve Türkistan’daki Hanefî okulunu, İslâm dünyasının diğer bölgelerinde gelişen düşünce akımlarının görüşlerini de dikkate alarak yenilemeyi başardı. (…)” (s.58)

İsmail Kara’nın “Derin Tarih” dergisi Şubat 2022 sayısında çıkan ‘Türkçe İbadet Politikaları Kültürsüzleştirmenin Etkili Bir Vasıtası mı?’ başlıklı yazısından bazı alıntılar

 

” 13 Aralık 1997

Bugün Cağaloğlu’nda tanıdık bir gazeteci üzerinden fotokopisini edindiğim broşür metnini akşam eve dönünce okudum, sonra da siyaseti ve psikolojisi üzerine düşündüm. (…)

Künyesi şöyle broşürün: 10 Kasım 1997 Atatürk’ü Anma Toplantısı, İstanbul, Harp Akademileri Basımevi, Kasım 1997. Kapakta kutu içinde bir künye ilavesi daha var: Atatürk ve Din-Birinci Kitaba Ek. Kapak sayfalarını çeviriyoruz ve 9 sayfalık bir metnin uzun başlığı bizi karşılıyor: “Prof. Dr.Yaşar Nuri Öztürk’ün ‘Atatürk ve Din’ konulu Konferansı (10 Kasım 1997)”. İş daha bir ciddiyet kesbediyor normal olarak, çünkü konuşma ile gündeme taşınan esas konulardan biri Atatürk’ün dine hizmetleri ve Türkçe ibadet meselesi…

“Yabancı intihar etmekten geri duran zihin erlerinin ihtiyacıydı.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında çıkan “YABANCI YABANA GİTTİ” başlıklı, 17 Recep 1443 (18 Şubat 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=110&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (ilki yazıda ilk paragrafın son cümlesi olarak başlığı teşkil ediyor) bu yazıyı oluşturacak.


” Tarih sahnesinde zihin eri olmanın en has numuneleri olan biz Türkler gözlerimizi kendimize çevirmedikçe dünyanın ifade ettiği mânayı kavramakta yetersiz kalacağız.  (…)


Dünyadan soyutlanmış bir Türk kimseyi tatmin etmeyeceği için saf bir ırk icat etme kastıyla dikkatimizi İskitlere veya Moğollarla harman edilmiş bir kavme çeviriyoruz. Böyle yapmağa icbar edildik. Çünkü modernlik daha baştan medenilik hevesindeki herkese Allah’ın askeri olmayan bir Türk gerektiğini telkin etmişti.  (…)
İslâm’ın Avrupa’daki yeri Türklerin savaş gücüyle sağlanmıştır cümlesini yanlış buluyorsanız Pomakları, Boşnakları, Arnavutları nasıl açıklarsınız?


Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Müslümanlar Türklerin diğer kavimlerden daha yüksek bir mevkie sahip oldukları görüşünü yaygınlaştırdı. Niçin bunu yaptılar? Çünkü Bizans ordusundaki vurucu gücü yok ederek Küçük Asya’ya Müslüman nüfusun akmasına başka hiçbir kavim değil Türkler sebep olmuştu.  (…)
Topraklarımızı üstün kültürün Müslümanlarca tebcil edilen kültür olduğunu ispat ederek bize hediye eden Gaza Beylikleridir.  (…)