Okuduğum gazete yazılarından dikkatimi çeken satırlar…

 

“(…) Prizren’de nehir boyu vadi içinde ilerledikçe hem coğrafi hem de kültürel olarak Balkanları daha iyi keşfetme imkanı bulunur. Derin vadilerin, yüksek yaylaların eteklerinde kurulan Boşnak köylerinden Türkmen köylerine, geleneksel Arnavut hayatını resmeden ama genelde Müslüman bir coğrafyada olduğunuzu hissettiren bir yapıyla karşılaşırsınız. (…)

İsmet Özel’in bu günkü (1 Nisan 2016) yazısından…

 

İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde İsmet Özel’in DİL İLE İKRAR üst başlığı (serlevhası) altında her hafta Cuma günü çıkan bir yazı ile devam etmekte olan yeni yazı serisinin onikinci yazısı “TÜRKLER NİÇİN TÜRK, BAŞKALARI NİÇİN BAŞKA?” başlıklı olarak bugün çıktı. Bu yazının üç yerinden alıntılar sunacağım.

(…) Kürtlere Kürt diyor, diyebiliyoruz çünkü onlar aynı tarihte kâfir iktidarın altın tepside ikram ettiği söz konusu âlemşümul zemini şerefsizlik mekânı ilân ederek Türklerle birlikte var olma tercihi seviyesinde hayat kazandılar. “Türkiye” Büyük Millet Meclisi’nde Müslüman olmaları hasebiyle Kürdistan mebusu bilinenler İstiklâl Marşı’nı alkışlarla millî marş kabul edenlerin önde gelenleri arasındaydı. Biliniyordu ki, onlar TBMM haricinde hiçbir yerde Kürdistan mebusu olarak adlandırılmayacaklardı.

Bir dua

 

Ya Rabbi, müminler olarak dünyevî kaygılarımız yaşamımızda baskın olmasın. Sana kulluk etmekle, senin rızanı kazanmakla ilgili kaygımız baskın olsun. Bunun zor olduğunu biliyoruz ama Sen yardım edersen, merhamet edersen, irade buyurursan bu durum gerçekleşir. Sen istedikten sonra olmayacak var mıdır? Ne mümkün!

Bir yazıdan dikkate değer bir alıntı

 

“(…) Mutlaka bilin ve mutlaka bildirin: Müslüman olanı agâh, imana ereni fâris saymanın yükünü çekmenin tezahürü ümmet bilincidir.

İslâm ve bilim

 

Bilimin, tanım ve anlayış olarak, modern dönemlerde, modernizm öncesi(klasik) dönemlerde olduğundan farklı algılandığı ve anlaşıldığı bilinir. Bilim’e dilimizde son elli yıl öncesine kadar ilim dendiği de. Her iki terim de ‘bilmek’ kökünden türemiş olduğu için kelime olarak farklı sayılmazlar. ‘Bilim’ kelimesinin, kavram olarak ‘science’ kelimesinin karşılığı olması bakımından türetildiğini sanmıyorum. Öz Türkçe akımı döneminde, ilim(ilm) Arapça kökenli olduğu için türetildiğini sanıyorum. Osmanlı dönemi Türkiyesi’nde ve Cumhuriyet’in yaklaşık ilk otuz yılında ilim ve onun çoğulu ulûm ile fen ve çoğulu fünûn kelimelerinin kullanıldığı biliniyor. Her ikisi de bilim(science) karşılığı ama ilki daha çok sosyal, dinî, hukukî, idarî bilimler, ikincisi bugün de kullanılmakta olan fen bilimleri çağrışımı yapıyor. Bilim günümüzde din’le uyum hâlinde mi, çatışır durumda mı? Bu soru önemli. Üllkemizde çağdaş İslâm ve İslâmcılık düşüncesi, din ve modernleşme gibi konularda ilk akla gelen isim olan İsmail Kara’nın bir seminerini izledim iki gün önce Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde. Bu seminerinde konuştuğu konu din ve bilim meselesiydi. İşte önemli dediğim soru üzerinde durdu bu değerli akademisyen konuşması boyunca. Dinleyenlere de soru yönelterek. Bu yazıyı kaleme almama yol açan da o konuşma oldu.