Akif Emre’nin “Neyi nasıl yapmamalı?” başlıklı yazısından…

 

“(…)
-Yapılan her çalışma mutlaka şeffaf, açık, mesajı net olmalı. Toplum içinde konuşulamayan hiçbir şey kapalı devre konuşulmamalı.
-Her toplumsal faaliyet denetlenebilir, hesap verebilir açıklıkta bir yapılanma içinde gerçekleşmelidir. İllegalite, sanılanın aksine birtakım istihbarat güçlerinin denetimine girmekle sonuçlanır.

Gökhan Özcan’ın “Gelincik tarlası” başlıklı yazısından…

 

“Bu ülkenin en büyük servetinin sokaklarındaki sıradan insanlar olduğuna inandım hep. Güleç yüzlü hacı amcalar, cefakâr ev hanımları, seher vakti dükkan açan küçük esnaf, tarla taban peşinde çiftçiler, alınteri döken işçiler, para biriktirerek çocuklarını okutmaya çalışan ana babalar, hafızlık çalışan delikanlılar, çeyiz hazırlayan genç kızlar, ülkesi için muhabbetini, ideallerini, umutlarını hiç yitirmeyen, üç kuruşa çalışıp haline şükreden, memleketin başına bir iş gelmesin diye duasını eksik etmeyen, sessiz, mütevekkil, kendi halinde insanlar… Hayata kattıkları zenginliğin çoğu zaman farkında olmadığımız güzel insanlar… (…) Sessiz ama kalben daima uyanıktırlar.

Süleyman Seyfi Öğün’ün “Vakit o vakit değil…” başlıklı yazısından…

 

“(…) Dergilerinin adı ‘Sızıntı’ydı. Çürük yapılara sızdılar. İşi ‘Zaman’a bıraktılar. Nihayet ‘Aksiyon’a geçtiler. Tabiî ki büyük ölçüde temizlenecekler. Son elli senelik bütün ‘yatırımları’nı kaybedecek; tamâmen yok olmasalar bile bir yerlerde ‘kireçlenip’ kalacaklar. Düze çıktıktan sonra yapılacaklar elbette konuşulacak ve tartışılacak. Ama vakit o vakit değil. Vakit, artık bütün dünyâda karşılıklarının ne olduğu tartışmalı hâle gelmiş siyasal teolojilerin ezberleriyle boşa geçirilmeyecek kadar kıymetli. Eğer sağlam bir demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler târihsel amacımız ise, bunun yolu sağlam bir kurumsal kültürün inşâsından geçer. Hâlbuki Tükiye’de bunun tam tersi oluyor. Kurumsal çürümüşlüğün târihi ile siyâsal teolojilerin normları tuhaf bir seyir izliyor. (…)

Başarısız darbe girişimine entelektüel ve akademik düzeyde bir yaklaşım

 

M. Şükrü Hanioğlu’nun “Darbe ve toplum” başlıklı yazısından alıntılar:

Yazının özü anlamındaki cümle: “Darbeci söylemin toplumun tüm kesimleri tarafından reddi cuntacılık virüsünün bünyeden atılabilmesi için son derece önemli bir fırsat sunmuştur.”

“Darbenizi başarısızlığa uğrattık; özür dileriz! başlıklı yazıdan…

 

“(…) 15 Temmuz darbesinin başarısız olmasına üzülenler sadece üzülmekle de yetinmedi; hemen bu darbeyi çarpıtmaya girişti.
Örneğin 15 Temmuz darbesini
“Müsamere” diyerek çarpıtmaya kalkışan yazar Bekir Coşkun gibi.