İsmail Kara’nın ‘Resimli Cumhuriyet Din Kitabı 1’in SUNUŞ Bölümünden alıntılar

 

“(…) Osmanlı Devleti’nin Birinci Cihan Harbi’nin sonunda adeta her bakımdan tükenişinin akabinde Millî Mücadele’nin varlık alanına çıkması / çıkabilmesi ve bu oluş sırasında Ankara’da yeni bir devletin teşekkülü, bunun zorlukları ve başarıları zaviyesinden bakıldığında bir asır mühim ve önemli bir devire ve tecrübeye işaret edecektir. Bu sebeple de bir asır kendi yakın tecrübemizin bir parçası olarak bütün kuvvet ve zaaflarıyla ele alınmayı ve soğukkanlılıkla değerlendirilmeyi hak eden bir zaman kesitidir. Buna tabiri caizse bir muhasebe yapmak, kâr-zarar hanelerini açıkça gösteren bir bilanço çıkarmak da diyebiliriz. Bundan sonra yola nasıl devam edebileceğimize dair sorular, sorgulamalar, müzakereler açısından da farklı önceliklerle ve farklı bakışaçılarıyla yapılacak her türden ciddî tasvir, tenkit ve değerlendirme kıymetli olacaktır. ”

“Bir Ahlâk Davası Nurettin Topçu” Ön Söz’ünden alıntılar

 

Prof.Dr. İsmail Kara‘nın “Bir Ahlâk Davası NURETTİN Topçu Cumhuriyetin 100.Yılına Armağan” kitabının ( T.C. Kültür Ve Turizm Bakanlığı- TEK-İMAŞ- Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, 1.Baskı: Mayıs 2023) Ön Söz’ünden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Büyük siyasî ve kültürel değişikliklerin yaşandığı II. Meşrutiyet’in ikinci yılında İstanbul’da dünyaya gelen, ilk ve orta tahsilini Osmanlı Devleti’nin son zor yıllarında, lise tahsilini bir başka radikal değişimlerin yaşandığı Cumhuriyet devrinin kuruluş senelerinde, üniversite tahsilini ve felsefe doktorasını ise Fransa’da tamamlayan Nurettin Topçu (1909-1975), 66 yıllık ömrünü bir muallim, fikir adamı, ahlâk filozofu, Hareket dergisinin kurucusu ve yazarı, bir mürebbi ve sohbet adamı olarak geçirdi. (bir not: Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde bir İlkokul öğrencisi iken, Babam (orada Orman İşletme Müdürü olarak görev yapıyordu) Nurettin Topçu’nun ” Taşralı” isimli romanını posta ile getirtmişti; ilk o yaşlarda Nurettin Topçu adından haberdar olmuş ve bir kitabını görmüş oldum). 1975 yılı yazında da İzmir / Bornova’da kısa dönem askerlik yaparken merhûm Nurettin Topçu’nun İstanbul’da Haseki Hastanesi’nde olduğunu öğrenmiştim; sevenleri ve hürmet edenlerinden biri olarak kendisine iyileşmesi için dua edenlerdendim. Maalesef o hastanede o yaz vefat etti. Allah rahmet ve mağfiret eylesin. Âmîn.

‘Mahiyet Teorisi’ne dair…

 

Prof. Dr. Ömer Türker‘in Metafizik 2. Cildinde (Ketebe Yayınları, İkinci Baskı: Mart 2023) Mahiyet Teorisi başlıklı yazısının başlarından yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

Mahiyet “Mümkün mevcutların hakikatinin kendinde neyse o olduğunu, var ve yok olmakla nitelenmeye elverişli olmadığını, dolayısıyla mahiyeti bulunan herhangi bir mevcudun kendiliğinden var olamayacağını, bütün mümkünlerin ancak zorunlu bir varlık tarafından var edilebileceğini iddia eden teoridir. Metafiziğin neredeyse bütün meselelelerinin ortak paydası olan birlik-çokluk ilişkisi sorununa bir çözüm olarak geliştirilmiştir. Bu sebeple Tanrı-âlem, illet-malul, tümel-tikel gibi birlik-çokluk ilişkisinin bütün alt başlıklarında sonuçları vardır. İbn Sînâ (ö. 428/1037) tarafından geliştirilen teori, sonrasında hem bütün gelenekleri etkilemiş hem de metafiziğin dili tamamen mahiyet ve imkân teorilerinin kelime dağarcığı ile şekillenmiştir. Süreç içinde mantık ve metafiziğin herhangi bir meselesi, bu dagarcıktan bağımsız tartışılamaz hâle gelmiştir. Aynı durum Batı düşünce geleneği için de geçerlidir. Dolayısıyla teori hâlâ etkinliğini korumaktadır.”

“Olgu Tespitinden Varlık Temaşasına Tarihin Katmanlı Yapısı”

 

2 aylık düşünce dergisi Teklif ‘te (Sayı 13/ Ocak 2024) çıkan Prof.Dr. Ömer Türker‘in bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden o başlık altındaki yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İnsan tefekkürünün en ilginç konularından biri herhâlde tarihtir. Zira tarih adını verdiğimiz şeyin iki temel husûsiyeti vardır. Birincisi, tarihin varlık tarzıdır. Buna göre hiç durmadan akan zamanda meydana gelen bir hadisenin bütünlüğü aslâ dış dünyada var olmayacağından tarih, varlığı sâbit olmayan bitişik nicelikler gibidir. Zamanın da zamanda olanın da bütünlüğünü kuran bizim idrâkimizdir. Dolayısıyla tarih, dış dünyada bir nesne olarak bulunmaz. Zihnimiz, varlıkta eş zamanlı olarak bulunmayan, birbirini ardışık olarak takip eden, geçici ve müstakil mevcûdiyetler gibi görünen anları yahut kesitleri birleştirir, bütünlüğe sahip olay, hadise ve süreçlere dönüştürür. Sonra da bu durum, bütünlüğü olayların yekpare tahakkukuna çevirir. (Birincisi yani tarihin varlık tarzı kısaca böyle açıklanır) ve

Muallimlikte Kırk Yıl: “NurettinTopçu / Karakter ve Şahsiyet için”

 

“Bize bir insan mektebi lâzım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hayaya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yurekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Bu mektepte edebiyat, tarih ve felsefe kültürü başta gelecek ve onun yetiştiricileri sadece bir memur değil, örnek insan olacaklardır. Din görevinin bile para ile yapıldığı bir düzenin tersine çevrilmesi lâzım geliyor. Ancak böyle yepyeni bir anlayışın benimsenmesiyle Türk millet maarifini kurmak ve ruhlarımızda rönesans açmak kâbil olacaktır.” ( Türkiye’nin Maarif Davası kitabından)

“Birlikte Fransa’ya gittiği veya ondan bir iki yıl önce yahut sonra giden arkadaşlarından bazıları, meselâ Enver Ziya Karal, Halil Vehbi Eralp, -tam tesbit edememekle birlikte- Sabri Esat Siyavuşgil doktoralarını bitiremeden döndüler / geri çagrıldılar, böyle olmasına rağmen üniversitede kolay yer bulabildiler. (bk. Bu kitap, s. 97-98)”

“Eldeki bazı sözlü ve yazılı bilgilere göre Nurettin Bey tezini savunduktan sonra Fransa’da kalma teklifleri aldı fakat bunlara itibar etmeyip 1934 yazı sonunda yurda döndü. (Zaten tâbi oldukları 1927 tarihli Talimatname geregi tahsilini ve tezini bitirdikten sonraki üç ay içinde Turkiye’ye geri dönmek ve 8 yıllık mecburi hizmete başlamak mükellefiyetindedir). Topçu’nun yeğeninin -muhtemelen bir kısmını kendisinden duymuş olarak- anlattığına göre kalma teklifinde bulunanlardan biri bizzat Hareket felsefesinin kurucusu M.Blondel’dir.”

“Maurice Blondel, doktora tezi kabul edildikten sonra, memlekete dönüş hazırlıklarına başlayan Nurettin Topçu şerefine evinde bir davet düzenliyor. Davette Paris Üniversitesi’nin bazı profesörleri (belki jüri üyeleri) de bulunuyor. Yemekte çeşitli felsefe meseleleri hakkında sohbet ediyorlar.”

M.Blondel, sohbetin sonunda Topçu’ya, Paris Üniversitesi rektörü ile görüştüm. Seni üniversitenin felsefe bölümüne tayin etmekten memnun olacaklarını söyledi. Ne düşünüyorsundiyor. Topçu Teveccühünüze teşekkür ederim. Vatanıma döneceğim. Devletime ve milletime hizmet edeceğim diye cevap veriyor.