“Tarihler, semboller ve merasimler”

 

M. Şükrü Hanioğlu‘nun bu günkü yazısının(Sabah, 01.05.2016) başlığı böyle.
Türkiye’de uzun süre tekelci biçimde üretilen “tarih” ile onun “dönüm noktaları” olarak kavramsallaştırdığı toplumsal hatıra duraklarının sorgulanmasının “sembol” ve “anma“lar üzerinden yapılan çatışmanın ivme kazanmasına neden olduğu tespitiyle başlıyor.

“Neolitik çağ”dan, bu çağda medeniyetin temelini atan “proto Türkler”den söz ediyor, “uzun süreçte “ne olduğu” konusunda tartışmaya kapalı yargıları dikte eden tekil “tarih“in, yarattığı kurguyu millet inşa edilmesi ve toplumsallaştırma süreçlerinde araçsallaştırmış olduğunu” ifade ediyor.
(…) “Osmanlı” tarihini ise, aynı anlayışın veya yaklaşımın, “medeniyet kurucusu bir ırkın öz kültür ve değerlerine yabancı, onlarla çatışan bir inanç sisteminin etkisi altında tereddîye uğradığı bir zaman dilimi olarak kavramsallaştırdığını, onu “Türklerin parlak geçmişinin kara deliği olarak” “parantezleştiren” resmî yaklaşımın “neyin anılacağı, “hangi sembollerin kulllanılacağı” ve “törenlerin nasıl icra edileceğini” bu çerçevede belirlemiş olduğuna” işaret ediyor.
“Yaratılan tekil tarihin iki ana zaman diliminden seçimler yapmaya çalıştığına, ilk olarak proto Türkler, Hititler, Sümerler benzeri uzak geçmişin Türk toplumlarının büyüteç altına konulmuş olduğuna ve güncellikle ilintilendirildiğine, ancak bu çabaların malzemenin sınırlılığı ve süreklilik tesisinde karşılaşılan zorluklar nedeniyle belirli bir noktanın ötesine taşınamamış olduğuna” değiniyor.
“Kurumlara Etibank, Sümerbank gibi adlar verilmesi, Hitit güneşinin sembol olarak kullanımı benzeri girişimlerin millet inşa edilmesi ve toplumsal dayanışma oluşturması alanında sınırlı etki yaratmış olduğunu” söylüyor. “Kan grubu, brakisefal kafatası, proto Türkçeden türeyen dil benzeri alanlarda var olduğu iddia olunan ortaklıkların son tahlilde ortalama bireyin kendisini toplumun ayrılmaz parçası olarak görmesi alanında yine sınırlı etki yaptığı” tespiti var.
Yazının burasına kadar yoğun bir alıntılama yaptım gibi. Dolayısıyla yazının sıradışı niteliği hakkında bir kanaat oluşumuna yol açtığımı sanıyorum. Amacım yazıdan meraklı olanları haberdar etmek, yazının bütünüyle okunmasını teşvik etmek. Bu kadarı bunun için yeter ama yine de yazının diğer kısmına da çok kısa olarak değineyim.
Yazara göre, “gelenek icadı“nın hızla sürdürülmesi ve “Osmanlı geçmişinin romantikleştirilmesi” ile yaratılan alternatif tarih, “anma günleri” ve “tören“lerin sosyal “dayanışmayı artırmak yerine toplumu “bölen ve kutuplaştıran” bir işlev üstlenmesine neden olmuştur.”

Yazarın fikri, “çoğulculuk” temelli çözümler üretilmesinin gerekli olduğudur.
Ona göre,tekil bir “tarih” değil, farklı olayları dönüm noktaları biçiminde kavramsallaştırma yoluyla inşa edilen değişik “tarihler“in varolduğunun kabûlü, “gelenek icadı” alanında dayatıcılığa karşı çıkılması ve dışlayıcı parantezler yaratma yerine kapsayıcı devamlılığın vurgulanması gerekmektedir.”
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked