Sadreddin Konevî Kitaplığı ‘Tasavvuf Metafiziği’ (Miftâhü’l-Gayb) (Çeviren: Ekrem Demirli; Kapı Yay.,1.Basım: Aralık 2014)
Başlıkta tanıtılan kitabın Sadreddin Konevî ve Tasavvuf Metafiziği başlıklı Prof.Dr. Ekrem Demirli tarafından kaleme alınmış ilk bölümünden yapacağım bazı alıntılamalardan oluşacak bu yazı.
“(…) Yeni tasavvuf, ‘yetersiz’ kelâm ile ‘tutarsız’ metafiziğin boşluğunu dolduracak ve dinî düşünceyi yeni bir merhaleye çıkartacaktı. Bu nedenle İbnü’l-Arabî ve Konevî’nin eserlerini Gazzâlî’nin talep ettiği yeterli–tutarlı disiplinin arayışı olarak görmek gerekir.
Hiç kuşkusuz bu eserler arasında en mühim üç eser vardır. Bunlardan ikisi İbnü’l-Arabî’nin, üçüncüsü ise Konevî’nin eseridir. İlk ikisi İbnü’l-Arabî’nindir, çünkü yeni tasavvuf anlayışının kurucu eserleri Fusûsu’l-Hikem ile Fütûhât-ı Mekkiyye‘dir. Tasavvuf tarihinde bu eserlerden daha önemli kitaplar yazılmadı. Bununla birlikte İbnü’l-Arabî’nin ‘akıcı’ ve ‘sahici’ bir düşünür olmasından kaynaklanan ‘basit’ üslûbunun yol açtığı sorunlar düşüncede bütünlüğü ve bağlamı takip etmede engel teşkil eder. Bu meyanda İbnü’l-Arabî, düşüncenin en yapı taşı olan kavramlarını bile rahat bir şekilde ve sınırlamaksızın kullanır, bahsettiği şeyi anlamak için bir ‘çerçeve’ aramaya icbar eder okuru! İbnü’l-Arabî’nin eserlerinin okunacağı çerçeve Konevî’nin Miftâhü’l-Gayb’ıdır.
‘Tasavvuf Metafiziği’ diye de adlandırılabilecek bu eser yazılmamış olsaydı İbnü’l-Arabî en iyimser ihtimalle ‘yorumlanabilir’ bir düşünür olarak kalacaktı. Bu ise metafiziğin ‘nesnellik’ ve ‘burhanilik’ ilkesiyle çelişecek bir durumdur. Konevî tam bir nazariyatçı olarak düşüncenin çerçevesini ve yöntemini kesin sınırlarla tespit ederek İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerini herhangi bir ‘yoruma’ olabildiğince kapattı. Konevî’nin bu yaklaşımı nesnelliğin ve ‘burhaniliğin’ göreceliğe karşı mutlak bir galibiyeti olarak görülebilir. Üstelik Konevî bunu yapmakla sadece İbnü’l-Arabî’yi sübjektif yoruma kapatmakla kalmadı, bütün tasavvufu sübjektifliğe kapatarak geçmişi ve geleceğiyle tasavvufu çelişkilerden uzak, tutarlı bir disipline çevirmek istedi. (…)
Miftâhü’l-gayb bütün tasavvufun bir paradigması /(tipik) örnek/ olarak kabul edilmelidir ve bu yönüyle metafizik literatürünün baş yapıtlarından biridir. (…) Biz de kitabı belirli çekinceler dâhilinde ‘tasavvuf metafiziği’ diye isimlendirmeyi uygun gördük. (…) Her şeyden önce Konevî eserinde doğrudan metafizikten (ilm-i ilahi) söz ederek kitabına giriş yapar, metafiziğin meselelerini ele alır. (…) Ancak biz yaygın kullanımı dikkate alarak eseri ‘metafizik’ diye değil de ‘tasavvuf metafiziği’ diye isimlendirmeyi tercih ettik. Eserde dikkat çeken en önemli husus Konevî’nin Giriş’te dile getirdiği bilgi, daha doğrusu bilim teorisidir. (…) Yenilik sadece metafiziğin konusunun ne olduğuyla ilgili görüşünde dikkati çeker. Konevî Hakk’ın varlığını mevzu sayarak metafiziği yeni bir bakışla ele almak ister. Artık Tanrı’nın varlığı bir kanıtlanma meselesi olmaktan çıkarak apaçık bir ilke veya doğruluğu, gerçekliği herkesçe kabul edilmiş (müsellem) bir kesin hüküm (kaziye) haline gelir. İbnü’l-Arabî ve Konevî’nin metafizik anlayışında bu husus belirleyici bir rol oynamıştır. (…) Konevî’nin tasavvuf anlayışında ilâhî isimlerin belirleyici bir yeri vardır ve yeni metafizik anlayışı ilâhî isimler üzerine kuruludur. (…) Konevî’ye göre metafiziğin meseleleri Tanrı ve âlem irtibatı diye özetlenebilecek hususlardır. (…)
Konevî Selçuklu-Osmanlı devresini hesaba kattığımızda Anadolu’daki tarihimizin en büyük düşünürüdür. (…)”
No Comments